Friday, May 25, 2007

Müfide İnselel - Terk ediyorum

Müfide İnselel - Fasulyeden

Nilgül - Konuşamıyorum

Nilgül- Kara Sevda

Nilgül - narı aşk şarkı video klip

Nilgül - Kahramanım video klibi

Nilgül - Pış Pışla video klip

-MİLLİYET / ’Hollywood Filmi Gibi Dış Politika Olmaz’



-Hem cumhuriyet hem demokrasi
-Baykal: Türkiye'nin, ABD ve AB ile husumet içinde olması düşünülemez. Fazla Hollywood filmi seyredenler, dış politikayı meydan okuma sanıyor.


CHP GENEL BAŞKANI BAYKAL, MİLLİYET'İN SORULARINI YANITLADI:

Serpil Çevikcan

Baykal, 'Türkiye'de sağı, solu, liberali, muhafazakârı demeden cumhuriyet temelindeki bir mutabakatın sahiplenilmesi, demokrasi ile cumhuriyetin birbirine ters çalışan iki süreç olmaktan çıkarılması gerekiyor' dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 22 Temmuz'da sıra dışı bir seçim yapılacağını vurgulayarak, "Camiyi, kışlayı, okulu, karakolu ve kahveyi birbirini destekler hale getirmek gerekiyor. Türkiye'yi yönetenler kışlaya da, camiye de, karakola da aynı rahatlıkla gidebilmelidir" dedi. Baykal, teröre karşı kararlı mücadele için terörist Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması sürecindeki tavrı örnek gösterdi.
Milliyet'e açıklamalarda bulunan Baykal, "Bu seçim kampanyasının laisizmi savunanlarla laik olmayanların mücadelesine dönüştüğü yorumuna katılıyor musunuz?" sorusunu, "Bu seçimin tarihi önemini biliyorum. Türkiye'nin önümüzdeki geleceğini belirleyecek sıra dışı bir seçim olduğunu görüyorum. Ama bu seçimi kültürel çatışma haline dönüştürmek istemiyorum. Bunun Türkiye'ye büyük haksızlık olacağına inanıyorum" diye yanıtladı.
'Güç yanlış kullanıldı'

Baykal şunları söyledi:

"Bu seçimin, parlamentodaki üçte ikiye yakın çoğunluk imkânını doğru değerlendiremeyen, kullanamayan yönetim kadrosunun elinde ülkenin hangi sıkıntılara sürüklendiğini göstermesi bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Üçte ikilik çoğunluğun ülkeye kazandıracağı istikrarı, öngörülebilirliği, güveni çok daha verimli değerlendirmek mümkünken, bunlar bunu başka zorlamalar için kullanmaya kalktılar.
Camiyi, kışlayı, okulu, karakolu, kahveyi birbirini kucaklar konumda tutmak zorundayız. Türkiye'yi yönetecek olanlar bunu yapmalıdır. Hepsini birbiriyle bütünleştirerek birbirini destekler hale getirmek gerekiyor. Bu ülkeyi yönetenler her biriyle barışık olmalıdır. Böyle bir Türkiye ortaya çıkmalıdır.
Bu ayrışmadan siyasi kariyer çıkarmak isteyenler ülkeye zarar veriyorlar. Türkiye'yi yönetenler aynı rahatlıkla kışlaya, camiye, karakola, okula, kahveye gidebilmelidir. Devletle milleti çatıştırarak bir yere varılamaz."

CHP-DSP işbirliği ne olur?

Baykal CHP-DSP işbirliğini de şöyle değerlendirdi: "Bu hangi ölçüde bizi sonuca götürür bilemiyoruz tabii. Onu seçimde göreceğiz. Ama bu konu bir yeni süreç başlatmıştır. Alternatif iktidar konusu bu dönemde daha bir yerleşecektir ve umarım sonucunu seçimde birlikte alacağız."
Sezer'in damadı iyi yetişmiş biri
Baykal, "Sayın Cumhurbaşkanı Sezer'in en yakınlarından birinin CHP'yi tercih etmesi kuşkusuz sizi gururlandırmıştır" sorusu üzerine, "Kendisi ile henüz tanışmadık, ama iyi yetişmiş, ahlaklı bir genç insan olduğu anlaşılıyor. Partimiz bu durumu en iyi niyetler ile değerlendirecektir" dedi.
Baykal, "Bu seçim CHP'de kadın milletvekili sayısı artacak. Burada asıl mesele yapaylığa kaçmadan, gerçekten yerini dolduracak, sadece bir cinsiyet ayrımcılığı ile değil kendi hak edişiyle orada durduğunu gösterecek isimlerle yola çıkmak. Ben ilk teklifimi böyle kadınlara yaptım" diye konuştu.
'Türkiye, AB ile husumet içinde olamaz'
"Avrupa Birliği (AB) ile ilişkinin sağlıklı gelişmemesinin temel bir nedeni, AB'nin Türkiye'ye bakışıdır. Genişleme konusunda tavrı netleşmiş değil. Kendi içindeki kimlik sorunlarını, entegrasyon sorunlarını çözmüş değil. Bu ortamda Türkiye'ye bakışı tutarsız, çelişkili ve inişli çıkışlı oluyor. Bunu görmezden gelerek bir AB politikası düzenlenemez. Türkiye'nin AB'ye tam üye olması artık Türkiye'nin atacağı adımlara bağlı olmaktan çıkmıştır. Coğrafyamızın müsait olmadığı söyleniyor. Coğrafya transferi mi yapalım? Dinimizin engel olduğu söyleniyor. Bunu söyleyenler de Avrupa politikasını belirleyen kişiler.
AB'nin siyasi ve ekonomik değer kazanabilmesi Türkiye ile tam üyelik ilişkisini gerekli kılıyor. Buna karşı söylenen coğrafya, kültürel ve dini farklılık itirazları sürdürülebilir itirazlar değil. Bunlar aşılır, ama AB ilişkimizin fazla telaşa gelmeden, hem Avrupa'nın hem de Türkiye'nin uzun vadeli yararları temel alınarak dengeli bir biçimde sürdürülmesi lazım.

AB'den bizim kalkınmamıza ciddi destek veren bir yapıcı yaklaşım aradık. Bunu Yunanistan, İspanya Portekiz, İrlanda aldı. Biz alamadık. Gümrük Birliği yaptık, ama Gümrük Birliği için bu maddi desteği alamadık. Aday olduk, ama aday ülkelerin aldıkları desteği alamadık. Şu anda da destek yok.

İlişkilerin bu kurgu içinde devam edeceğini beklemek gerçekçi olmaz. Yaşam standartlarımızı yükseltme mücadelemizi sürdürürken, AB ile daha samimi, dürüst ve gerçekçi olan sağlıklı bir ilişki düzenine geçebilmenin psikolojik ve siyasal altyapısını yapmamız lazım.

Türkiye'nin ne ABD ile ne AB ile bir husumet ilişkisi içinde olması düşünülemez. AB, ABD ve çevremizdeki olayların ne jandarması ne herkese haddini bildirecek konumdayız. Çok fazla Hollywood filmi seyretmiş olan bazı çevreler, uluslararası ilişkileri, meydan okuma yaklaşımlarıyla algılama eğiliminde. Ayrıca AB konusunun Türkiye'de bir tepki odağı olmaktan çıkarılmasını sağlamak lazım."

Baykal Köşk'e çıkar mı?

Baykal, "40 küsur yıllık siyaset hayatı ve soldaki bütünleşmeyi de sağladıktan sonra değişecek yeni siyaset haritasında cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünür müsünüz?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Son yaşadığımız cumhurbaşkanlığı krizi, parlamentoda çoğunluğunuz ne olursa olsun cumhurbaşkanlığı seçimi gibi bir konuda uzlaşma sağlamak zorunda olduğumuzu gösterdi. Önümüzdeki Meclis'in yapısı ne olur bilmiyoruz, ama biz birinci parti olursak cumhurbaşkanlığı konusunda tüm partilerle mutabakat arayacağız. Böyle bir yaklaşımın ortaya koyacağı cumhurbaşkanı, sıcak siyasetin dışında biri olabilir. Bunu doğal karşılamak lazım. Cumhurbaşkanlığının her siyasetçi için taşıdığı önemi gözden kaçırdığımı kimse düşünmesin. Ne kadar onur verici bir görev olduğunu çok iyi biliyorum."

Neden sol yerine sağ?

Baykal, "Solda SHP lideri Murat Karayalçın, Hikmet Çetin gibi isimlerle işbirliği yerine İlhan Kesici gibi sağdan isimlere neden kapınızı açtınız?" sorusunu yanıtlarken Karayalçın'ın 2004'teki yerel seçimlerde DEHAP'la yaptığı işbirliğini üstü örtülü olarak eleştirip şöyle dedi:


"Türkiye'deki tartışmanın artık ideolojik, alışılmış kalıplarla götürülmemesi gerektiğini, cumhuriyet temelinde bir mutabakatın sahiplenilmesinin çok önemli olduğunu, demokrasi ile cumhuriyetin birbirine ters çalışan iki süreç olmaktan çıkarılması gerektiğini uzun süredir söylüyorum. Bunun için dedik ki, cumhuriyet temelindeki beraberliği merkezin sağı, solu, muhafazakârı, liberal, demokratı falan diye birbirimizi ayırmadan götürmemiz lazım. Bu söylemi sahiplenen pek çok kişi çıktı. Sayın Kesici'nin CHP'ye gelmesinin arkasında cumhuriyete sahip çıkma ve yurtseverlik duyguları yatıyor."
Teröre karşı 1998 kararlılığı
Terörün altında yatan siyasi projeye karşı net bir tavır geliştirmezsek onu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Alttan alarak terör önlenemez. 1998'de Öcalan'ın Suriye'den çıkarılmasında olduğu gibi kararlılık sergilenmelidir
Bu patlama da gösteriyor ki, terör politikasını uygulayanlar, çatışma alanlarında, sınır bölgelerinde, mayına dayalı bir terör noktasının ötesine geçme kararını almışlar. Ankara'da denenen, çok daha büyük bir can kaybına yol açabilecek şekilde planlanmış bir büyükşehir terör girişimidir.


Şu artık net bir biçimde ortaya çıkmıştır ki; terörle bir uzlaşma sağlamaya çalışarak, doğrudan ya da dolaylı ilişkiler geliştirerek, umutlar vererek terörü ortadan kaldırmak söz konusu olmayacaktır. Geldiğimiz noktada bir kez daha, alttan alan, sırt sıvazlayan bir politikanın terörü ortadan kaldırmaya yetmeyeceği ortaya çıkmıştır. Terörün altında yatan siyasi projeye karşı net bir tavır geliştirmezsek onu ortadan kaldırmak mümkün değildir.
AKP'nin siyasi yapısından, AKP yönetiminin bu konulara yönelik anlayışına kadar uzanan pek çok neden var ki, onlar bu işi müzakere ile umut vererek, iyi ilişkiler kurarak çözme çabası içine girdiler. Bu onların genel dış politika yaklaşımıdır. Devletin resmi kurumlarını baypas eder, özel temaslar kurarlar, yetkisi olmayan ama kendisinde şeytan tüyü olduğu belirtilen birtakım insanlar aracılığıyla yabancı ülkelerin en üst yetkilileri ile ilişki kurarlar. Onların ruhunu okurlar, sonra bizdekilere akıl verirler. Şimdi bir defa daha bu üslupla bunun götürülemeyeceği ortaya çıktı.


Kuzey Irak ve ABD

Kuzey Irak'taki yönetim, "Bizden askeri yöntem uygulamamızı kimse beklemesin" diyor. Bize de bunu tavsiye ediyor. Siyasi yöntemle konuya eğilirsek yardımı olacağını söylüyor. Türkiye'ye saldırı yapılmasına göz yumması ne Irak'ın ne Kuzey Irak'ın iç işi sayılamaz. Türkiye'ye yönelik saldırıların oradan planlanıp desteklenmesine son verilmesini talep etmek Türkiye'nin en meşru hakkıdır. Ayrıca Türkiye'nin ABD ile dostluğunun, müttefikliğinin gereğidir.


ABD Irak'ı, Türkiye'ye terör ihraç eden bir ülke olmaktan çıkarmak zorundadır. Terör bizim sorunumuz, onu biz çözeceğiz, ama uluslararası himaye de önlenmelidir. Söylemle eylem arasında bir mesafe olduğu açık.


ABD ile terörü kınamada aynı çizgide bulunuyoruz, ama bu yetmiyor. Bu kadar süre biz sabırla bekledik. Bu tutarsızlık, terör karşısında söylenen sözlerle reel durum arasındaki mesafe bir büyük karadelik oluşturuyor. Bu kara deliği kapatmak lazım.


Suriye böyle boşaldı

Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması sürecini hatırlayın. 1998 son baharında Atilla Ateş (Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı), Hatay'da "Ya bunu hallet ya gelir hallederiz" dedi. Tek kurşun yakmadık, ama bir kararlılık içine girdik ve bu blöf değildi. Devlet yetkilileri ve organları işin ciddiyetini net bir biçimde ortaya koydu, ilgili herkesi ikna etti. Onun üzerine orası boşaldı. Şimdi benzer tablo burada.
Bizim bu konularda zihnimizin bulanık olmaması lazım. Türkiye'yi, meşru taleplerinin arkasında kararlılıkla duramayabilecek bir ülke gibi anladıkları takdirde, müttefiklerimizin, komşularımızın, bize terör uygulayanların böyle algılamalarına izin verdiğimiz taktirde, terörle mücadelemizde büyük güçlükler ile karşılaşırız. Şimdi maalesef böyle tablolar var.


Başer olayına bazıları sevindi

Tahlillerimiz gösteriyor ki, bu mekanizma (Terörle Mücadele Özel Temsilciliği) terörle mücadeleye destek olmanın ötesinde, ilişkileri bir siyasi temasa, müzakere masasına çekmeye yönelik olarak tasavvur edilmiş. Askerlerin atanmış olması bu kaygıyı bertaraf etme boyutuyla oluşmuştur.


(Dışişleri Müsteşar Yardımcısı ve Başbakan Erdoğan'ın eski başdanışmanı olan Rafet Akgünay'ın, Başer'in alındığı göreve atanması, kaygılarınızı artırdı mı sorusu üzerine) Bu mekanizmayı siyasi bir yüzeye çekmek isteyenler açısından sevindirici bir tablo demektir.

Thursday, May 24, 2007

ŞİMDİ CHP ZAMANI

Funda Arar - Karartma Günleri

Wednesday, May 23, 2007

Funda Arar - Sevda Yanığı

Funda Arar - Yangın Yeri

Funda Arar - Aşksız kal

Funda Arar ve Özledim

Funda Arar'dan Kaldırımlar klibi

PERSEPOLIS - Compétition au Festival de Cannes pour le duo Marjane Satrapi et Vincent Paronnaud


Premier long-métrage et première sélection en Compétition au Festival de Cannes pour le duo Marjane Satrapi et Vincent Paronnaud. Ces deux co-réalisateurs viennent en effet sur la Croisette présenter Persepolis, un film d’animation qui concourt également pour la Caméra d’Or. Adapté de l’œuvre originale de Marjane Satrapi, ce long-métrage voit son action débuter à Téhéran, en 1978, à la veille de la Révolution islamique. On y suit le destin de Marjane, une fille de 8 ans, qui se rêve en prophète sauvant le monde, puis, avec l’instauration de la République islamique, en révolutionnaire. Durant la guerre contre l’Irak, ses parents vont l’envoyer en Autriche pour la protéger. C’est là que Marjane va vivre sa deuxième révolution : l’adolescence, la liberté, les vertiges de l’amour mais aussi l’exil, la solitude et la différence.

Revenant sur la genèse du projet, Marjane Satrapi déclare : « Ce qui m’intéresse le plus dans la vie, c’est d’apprendre, de tenter de nouvelles expériences. En fait, après avoir fait des bandes dessinées, des livres pour enfants, des dessins pour des journaux, des fresques murales… J’avais le sentiment d’arriver à une période de transition. Mais je savais aussi que je ne voulais pas faire un film toute seule. Et s’il fallait le faire à deux, je ne pouvais le faire qu’avec Vincent. Il était partant, excité comme moi par le défi que ça représentait. Je me suis dit qu’on allait bien rigoler… Parfois, ça tient à des riens, les décisions dans la vie… Comme je connaissais Marc-Antoine Robert, on a commencé à travailler ensemble. »

Photo Copyright AFP

Saldırıyı canlı bomba gerçekleştirdi




Ankara Valisi Kemal Önal, Ulus'taki saldırıyı Güven Akkuş adlı canlı bombanın yaptığını açıkladı.

Ulus'taki saldırıyla ilgili Başbakanlık'ta toplanan zirvenin ardından açıklamada bulunan Ankara Valisi Önal, Anafartalar Çarşısı'ndaki patlamayı bir canlı bombanın yaptığını açıkladı.

1979 DOĞUMLU GÜVEN AKKUŞ

Ankara Valisi Kemal Önal, Anafartalar Çarşısı önünde meydana gelen
patlamanın, 1979 doğumlu, Sivas Zara nüfusuna kayıtlı Güven Akkuş'un üzerinde bulunan plastik patlayıcının patlaması sonucu meydana geldiğinin tespit edildiğini bildirdi.

LİSE 1'DEN TERK

Ankara'da Anafartalar Çarşısı önünde gerçekleşen patlamaya üzerindeki plastik patlayıcının neden olduğu ifade edilen
Güven Akkuş'un, lise birinci sınıftan terk olduğu bildirildi.

Güven Akkuş (28), Küçükçekmece Mehmet Akif Mahallesi'ndeki Tahsin Banguoğlu İlköğretim Okulu'nda bir süre eğitim
gördüğü, 14 yıl önce kaydını Fatih Arpaemini Mahallesi Tatlıpınar Caddesi'nde yer alan Vatan Lisesi'ne yaptırdığı ve kısa süre birinci sınıfa devam ettiği belirlendi.

Bir süre sonra okulu terk ettiği belirtilen Akkuş'un, okula kayıt sırasında adres olarak aynı ilçede bulunan ve lise yakınında olan Arpaemini Mahallesi Bican Bağcıoğlu Yokuşu Numara 9'u gösterdiği, bu adreste yıllar önce terk edilmiş yıkık
bir yapı bulunduğu tespit edildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri ile Milli Eğitim Müdürlüğü
görevlilerinin de Akkuş hakkında araştırma yaptığı belirtildi.

BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KULLANDIĞI MALZEMELER

Önal, terör eyleminin, patlayıcının cinsi ve eylem şekli itibariyle bölücü
terör örgütünün kullandığı malzeme ve metodlarla örtüştüğünün anlaşıldığını kaydetti.


Ankara'da Anafartalar Çarşısı önünde meydana gelen patlamanın, üzerinde bulunan plastik patlayıcının patlaması sonucu olduğu
bildirilen Güven Akkuş'un İstanbul doğumlu olduğu belirtildi.

Sivas'ın Zara ilçesi Çaypınar Köyü Muhtarı Şükrü Akkuş, olayda adı geçen Güven Akkuş'un İstanbul doğumlu olduğunu bildirdi.

"GÖRSEM TANIMAM"

Muhtar Akkuş, Güven Akkuş'un 90 yaşlarındaki dedesi Nuri Akkuş'un 2 yıldır köyde yaşadığını belirterek, ''Güven Akkuş'u görsem tanımam. İstanbul'da doğdu.Köye hiç gelmedi'' dedi.

Önal, Başbakanlık'ta Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün başkanlığında gerçekleştirilen terörle mücadele konulu toplantının ardından yaptığı açıklamada, Ulus semti Anafartalar Çarşısı önünde dün meydana gelen hain terör saldırısı neticesinde 6 vatandaşın hayatını kaybettiğini, 91 vatandaşın da yaralandığı belirtti.

Önal, şöyle devam etti:''Olay yerinde güvenlik güçlerimizce yapılan çalışmalar sonucu elde edilen 3 kamyon dolusu bulgu üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğümüz kriminal laboratuvarında bomba imha, kimlik tespit ve kimya bölümü uzmanlarımızın yapmış olduğu titiz inceleme sonucu, hayatını kaybeden ve yaralanan vatandaşlarımıza ait olmayan başka bir şahsa ait organ parçaları tespit edilmiştir.

Kopmuş iki parmak üzerinde yapılan parmak izi ve DNA incelemesinden bu şahsın geçmişte yasadışı afiş asmak, 1 Mayıs gösterileri sırasında polise mukavemet ve yasadışı orgüt üyesi olmaktan tutuklanmış bulunan 1979 doğumlu Sivas ili Zara ilçesi Çaypınar köyü nüfusuna kayıtlı Güven Akkuş olduğu belirlenmiştir.

Güven Akkuş'a ait olduğu tespit edilen elbise parçaları üzerinde yapılan incelemede olayın bu şahsın üzerinde bulunan plastik patlayıcının patlaması sonucu meydana geldiği, patlayıcının cinsi ve eylem şekli itibariyle bölücü terör örgütünün kullandığı malzeme ve metotlarla örtüştüğü anlaşılmıştır.

Vatandaşlarımızın en yoğun olduğu bir yer ve saatte gerçekleşen bu hain eylem, terörün nasıl bir insanlık suçu olduğunu ve hiçbir meşru amacı olamayacağını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Tek tesellimiz Türk polisinin üstün gayreti ve çabasıyla böyle karmaşık bir terör olayının failinin olayın üzerinden 24 saat bile geçmeden ortaya çıkarılmış olmasıdır. Bugün olduğu gibi bundan sonra da milletimizin iradesi, devletimizin ve hükümetimizin terörle mücadeledeki kararlılığı neticesinde bu canice saldırıyı gerçekleştirenler arzularına asla ulaşamayacaklardır.

Bu menfur saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifa diliyoruz. Bu olayda maddi kayba uğrayan Anafartalar Çarşısı esnafının da uğramış olduğu zarar giderilmeye çalışmaktadır. Bu da Başbakanlığımızca karşılanacaktır.''

PATLAYICININ TİPİNİN A-4 OLMA İHTİMALİ MUHTEMEL

Ankara Valisi Kemal Önal, Anafartalar Çarşısı önündeki patlamaya neden olan plastik patlayıcının tipinin A-4 olma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunu, üzerinde kimyasal analizlerin devam ettiğini
bildirdi.

AKKUŞ'UN ÖRGÜT BAĞLANTISI OLUP OLMADIĞI ARAŞTIRILIYOR

Önal, Ankara'da dün meydana gelen patlamayı gerçekleştiren Güven Akkuş adlı kişinin örgüt üyeliği bağlantısının henüz tespit edilemediğini belirterek, ''Çalışma devam ediyor'' dedi.

Vali Önal, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün
başkanlığında Başbakanlık'ta gerçekleştirilen terörle mücadele konulu toplantının ardından yaptığı açıklama sonrası, gazetecilerin sorularını yanıtladı.


BÜYÜKANIT'A YÖNELİK BİR SALDIRI MI?

Bir gazetecinin, ''Dün akşam, Anadolu Medeniyetleri Müzesinde IDEF-2007 Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı resepsiyonu vardı. Saldırı Genelkurmay Başkanına mı, yoksa bölgeye mi yönelikti?'' sorusu üzerine, Önal, ''Şimdi sizinle net olan konuları paylaşacağımızı dünkü açıklamamda da söyledim. Şu anda net olan açıklamalarımız bunlardır. Bunun dışındakilerin hepsi varsayımdır. Çalışmalar devam ediyor. Yine somut sonuçlara ulaşıldıkça sizlerle paylaşılacaktır'' dedi.Önal, saldırgana ait fotoğrafın ellerinde olduğunu ve bunu basına dağıtacaklarını söyledi.

YURT GENELİNDE TERÖR EYLEMİ OLACAĞINA YÖNELİK UYARILAR

İstihbarat birimlerinden terör eylemleri olacağına yönelik bazı uyarılar
geldiğinin ifade edilmesi üzerine de Önal, şunları kaydetti:
''Bir gün önce yapılan güvenlik zirvesinde bu konuda, olayların olabileceği
değerlendirildi. Güvenlik güçlerimiz sadece Ankara'da değil tüm yurtta teyakkuz halindeydi ve çalışmalar en üst seviyede devam ettiriliyordu. Ama terörün nerede, ne zaman, nasıl olabileceğini kestirebilmek maalesef mümkün değil. Zaten terörün de amacı bu. Bu konudaki çalışmalarımız bundan sonra da devam edecek, umarım bu son olur.''

''ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR''

''Olayı gerçekleştiren tek başına mı, yoksa bir kaç kişi mi?'' sorusunu
yanıtlarken de Önal, şöyle konuştu:

''Şu anki bulgularımız tek başına olduğu konusunda. Ama tabii diğer
iltisaklar (bağlantılar) da kendi tetkiklerimiz açısından devam ediyor. Olay çok yenidir, daha üzerinden 24 saat bile geçmeden bu işin ortaya çıkarılmış olması büyük bir başarıdır. Bundan sonrası için de çalışmalarımız devam ediyor.''

Olayla ilgili gözaltı olup olmadığı sorusunu yanıtlarken de Önal, ''Hayır''
karşılığını verdi.

Plastik patlayıcının türüyle ilgili olarak Önal, ''A-4 olma ihtimali
kuvvetle muhtemel. Üzerinde kimyasal analizler devam ediyor'' dedi.
Gazetecilerin, ''saldırganın daha önce tutuklandığı'' yönündeki sözlerini
anımsatmaları üzerine Önal, ''2 olaydan dolayı 1996 yılında bir afiş asma ve bu sırada bir de polise mukavemetten dolayı yakalanmış, 2 sene cezaevinde kalmış ve sonra tekrar çıkmış bir vatandaşımız'' diye konuştu.

Örgüt bağlantısı olup olmadığı sorusunu yanıtlarken de ''Örgüt üyeliği
bağlantısı henüz tespit edilmedi. Çalışma devam ediyor. Şunu vurgulamak isterim, patlayıcının cinsi ve kullanım şekli itibariyle bölücü terör örgütünün tarzına uyuyor'' dedi.

AJANSLAR

Candan Erçetin'le Beraber ve Solo Şarkılar


BU HAFTA

NÜKHET DURU

Profesyonel kariyerine 1971 yılında dans müziği orkestrasında solistlik yaparak başladı. Gerek cazibeli görünümü, gerekse sesinin rengi ve tonu ile yorumunun dikkat çekiciliği solo çalışmalara yapmasına olanak sağladı. 1974 yılında başladığı repertuvar çalışmaları sonuçlandığında ilk 45'lik plağı "Beni Benimle Bırak" 1975 yılında yayınlandı ve bu plak büyük bir başarı sağladı. İlk albümü "Bir Nefes Gibi" ise 1976 yılında çıktı. O yıl en iyi yorumcu ve yılın en başarılı kadın solisti ödüllerini aldı. 1978 yılında Güney Kore'nin başkenti Seoul'de düzenlenen şarkı yarışmasına Modern Folk Üçlüsü ile birlikte katıldı. Bu yarışmada birinci oldu. Bu yıllarda Türk sanat müziği eserleri de yorumlamaya başladı. Böylece sahnelerde assolist olarak da kendini gösterdi.

Sahnede şarkı söylemeyip sova da ağırlık vermesi sonucunda müzikal ve kabarelerde rol alması konusunda teklifler aldı. Aralarında Ali Poyrazoğul ve Korhan Abay ile birlikte "Yaşa Sevgili Dünya", Haldun Dormen ile" "Merhaba Müzik", "Saz mı Jazz mı", "Operetler", "7'den 77'ye", Metin Serezli ile "Aşk Olsun", Hakan Altıner ile "Cahide" ve Başar Sabuncu ile birlikte "Carmen" sayılabilir. Nükhet Duru "Cahide" müzikalinin "soundtrack"ını ve bir de "Best of" çalışmasıyla birlikte 19 albüm çıkardı. Sanatçının birçok altın plak ve benzeri ödülü bulunuyor.

Sanatçılığının yanında iş kadınlığına da soyunan Nükhet duru'nun bir güzellik merkezi ve kanser tarama teşhis ve tedavi kliniği var.

DİSKOGRAFİ:

BİR NEFES GİBİ (1977)
MELANKOLİ (1978)
SEVGİLİ ÇOCUKLARA (1979)
NÜKHET DURU 1981 (1981)
AŞIKSAM NE FARKEDER? (1982)
HER ŞEY YENİ (1984)
SEVDA (1985)
NADİDE (1986)
ÇEK HALATI GÖNLÜM (1987)
BENİM ŞARKILARIM (1988)
BENİM YOLUM (1989)
AÇ GÖZÜNÜ ADAMIM (1991)
AMAN TANRIM! (1992)
NÜKHET DURU KLASİKLERİ (1993)
NÜKHET DURU (1994)
GÜMÜŞ (1996)
MÜHÜR (1997)
BİR NEFES GİBİ (1998)
REMİX 1 (1998)
CAHİDE MÜZİKAL SAOUNDTRACK (1998)
REMİX 2 (1998)
NÜKHET DURU '99 SINGLE (1999)
BANA RAĞMEN (2001)
MUHTEŞEM İKİLİ (2004)
GECE SAAT ONİKİ (2006)
SEVGİYLE EL ELE (2006- Cenk Taşkan şarkıları konser albümü)

Wednesday, May 16, 2007

Déclaration télévisée de M. Jacques CHIRAC, Président de la République.



Mes chers compatriotes de métropole, de l'outre-mer et de l'étranger,

Demain, je transmettrai les pouvoirs que j'ai exercés en votre nom à Nicolas Sarkozy, notre nouveau Président de la République. Je le ferai avec la fierté du devoir accompli et aussi avec une grande confiance dans l'avenir de notre pays.

Nous sommes les héritiers d'une très grande nation, une nation admirée, respectée et qui compte en Europe et dans le monde. Vous avez des capacités immenses de créativité et de solidarité. Grâce à vous, grâce à votre engagement, nous avons modernisé notre pays pour l'adapter aux profonds changements de notre temps et nous l'avons fait dans la fidélité à notre identité et en portant haut les valeurs de la République.
*
Mes chers compatriotes,

Une nation, c'est une famille. Ce lien qui nous unit est notre bien le plus précieux. Il nous rassemble. Il nous protège. Il nous permet d'aller de l'avant. Il nous donne les forces nécessaires pour imprimer notre marque dans le monde d'aujourd'hui.

Restez toujours unis et solidaires. Bien sûr, nous sommes profondément divers. Bien sûr, il peut y avoir des différences de conception, des divergences de vue. Mais nous devons, dans le dialogue, dans la concorde, nous retrouver sur l'essentiel. C'est comme cela que nous continuerons à avancer.

Dans l'union, dans le respect de notre diversité et de nos valeurs, dans le rassemblement, nous pouvons nourrir toutes les ambitions. Unis, nous avons tous les atouts, toutes les forces, tous les talents pour nous imposer dans ce nouveau monde qui se dessine sous nos yeux. Unie, et en poursuivant sur la voie engagée, la France s'affirmera comme une terre exemplaire de progrès et de prospérité. La patrie de l'égalité des chances et de la solidarité. Une nation moteur de la construction européenne. Une nation généreuse, aux avant-postes des défis du monde que sont la paix, le développement, l'écologie.

Dès demain, je poursuivrai mon engagement dans ces combats pour le dialogue des cultures et pour le développement durable. Je le ferai en apportant mon expérience et ma volonté d'agir pour faire avancer des projets concrets en France et dans le monde.
*
Ce soir, je veux vous dire le très grand honneur que j'ai eu à vous servir. Je veux vous dire la force du lien qui, du plus profond de mon cœur, m'unit à chacune et à chacun d'entre vous. Ce lien, c'est celui du respect, c'est celui de l'admiration, c'est celui de l'affection pour vous, pour le peuple de France et je veux vous dire à quel point j'ai confiance en vous, à quel point j'ai confiance en la France.

Je sais que le nouveau Président de la République, Nicolas Sarkozy, aura à cœur de conduire notre pays plus avant sur les chemins de l'avenir et tous mes vœux l'accompagnent dans cette mission, qui est la plus exigeante et la plus belle qui soit, au service de notre nation. Cette nation magnifique que nous avons en partage. La France, notre nation, mes chers compatriotes, nous devons toujours en être profondément fiers.

Vive la République !
Vive la France !

Palais de l'Élysée, Paris, le mardi 15 mai 2007

Wednesday, May 09, 2007

Genel Başkan Baykal Sol’da Birlik Tartışmalarını ve Beklentileri Değerlendirirken, “CHP’yi Ecevit ile Bütünleştirelim”


-“Bugün biz DSP’yle birleşirsek, sadece DSP’yle birleşmiş olmayacağız. Aynı zamanda Ecevit’le birleşmiş olacağız. Ecevit’le bütünleşmiş olacağız. Ecevit’i Türkiye’de sol hareketin bir temel kimliği halinde gördüğümüzü ortaya koyacağız. Yani CHP’yle Ecevit’i de el ele verdirmiş olacağız.
-“DSP Ecevit’in partisidir. Ecevit Türkiye’de sol hareketin çok saygıdeğer, çok önemli temel şahsiyetlerinden birisidir”

-“DSP’de bir Ecevit havası vardır, bir Ecevit kimliği vardır ve o kimlik bizim sol hareketimizin ortak kimliğidir”

-“Benim kafamda, eğer böyle bir bütünleşmeyi gerçekleştirirsek, bizim Bilim Kültür ve Sanat Platformumuzu, Ecevit Platformu haline getirmek, Ecevit’in büstlerini partinin en önemli yerlerine koymak, partimizde Ecevit salonları açmak, Ecevit kitaplıkları yayınları, ödülleri dağıtmak var”

-“DSP’nin kurumsal bir saygıdeğer kimliği var. O kimliğin içinde vatana ihanet yok, hırsızlık, yolsuzluk yok, sola ihanet yok. Oraya oy veren insanlar bu memleketin dürüst, namuslu, emeğiyle geçinen, bu memleket iyi olsun diyen mütevazı insanlar”

-“DSP tabanıyla ben bütünleşmek isterim, kaynaşmak isterim. DSP üyelerinin DSP’nin politikacılarının, yöneticilerinin iyi niyetli, dürüst, ahlaklı insanlar olduğunu biliyorum ve onlarında bizim ortak hareketimiz içinde yeri olduğunu söylüyorum. Türkiye’de bir CHP – DSP bütünleşmesini sağlamamız gerektiğine inanıyorum”

-Meydanlar birleşin diyor, birleşin. Çatal olmayın diyor. Biz çatal olacağız derlerse, bunu iyi niyetli bir birleşme girişimi olarak anlamamız mümkün değildir.

-“Geldiğimiz noktada birlik özleminin fevkalade ciddi olduğu gözüküyor. Bir, bu birlik özlemini solda yer alan kadroları toparlama açısından sağlamamız gerekiyor. İki; onun ötesinde, solda farklı örgütlenmeleri bütünleyerek, bir ana temel çatı etrafında Türkiye’deki sol potansiyeli yansıtma ihtiyacımız var. Bunu sağlama görevimiz var”

-“Türkiye’de sol siyaset içinde yer alan çeşitli partilerin, kurumların bir araya gelmesi çok büyük bir mutluluk, bir psikolojik ferahlama yaratacak, sayısal öneminin üzerinde bir psikolojik ferahlama, bir heyecan oluşturacak, bir umut yaratacak potansiyele sahip bir konu olarak gözüküyor. Ve biz bunu çok önemsiyoruz. Buna yardımcı olmayı da görevimiz biliyoruz. Bunu sağlama konusunda üzerimize ne düşürse yapmaya da hazırız.

İletişim Koordinatörlüğü (Ankara)– CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Sol’da birlik tartışmalarını ve beklentileri değerlendirirken, “CHP’yi Ecevit ile bütünleştirelim” dedi.


Baykal, Kanal – 1’in canlı yayınında birleşmeyle ilgili görüşlerini açıklarken, gazetecilerin, yazarların bu konudaki sorularını da şöyle yanıtladı;


“Solda birlik konusu önemli bir konu. Solda birlik tamam, ama hangi strateji etrafında birlik, hangi sol, hangi anlayış. Mesela biz Cumhurbaşkanlığı konusu önemlidir diye mücadele verdik. Solun böyle bir derdi var mıydı? Bizim dışımızda, solun içinde bu mücadeleyi veren var mıydı?


Biz bir 367 iddiası ortaya attık. Bu paylaşıldı mı? 367 konusunda ne düşünüyorlardı. Yoklar. Diyorlar ki, biz önemli adamız, bizi de dikkate alın. Kardeşim sizi dikkate alalımda Türkiye gidiyor. Bu Türkiye’yi giderken, biz bir politika götürüyoruz, sen de gel, bir kenarından tut. ‘Bakarız, tutarız, hele siz bir yapın, o yanlıştır, bu doğrudur’ olmaz böyle...


Geldiğimiz noktada birlik özleminin fevkalade ciddi olduğu gözüküyor. Bu birlik özlemini solda yer alan kadroları toparlama açısından sağlamamız gerekiyor bir. İki; onun ötesinde solda farklı örgütlenmeleri bütünleyerek bir ana temel çatı etrafında Türkiye’deki sol potansiyeli yansıtma ihtiyacımız var. Bunu sağlama görevimiz var.


Türkiye’de bugün solda birlik diyince anlaşılmak istenen ana konu soldaki Cumhuriyet Halk Partisinin yanında DSP, SHP. Onun dışındaki partilerinde bir araya gelerek bir bütünlük sağlamasıdır. Ana konu olarak bu kendisini gösteriyor.


Bu konudaki bizim anlayışımızı bir kez daha ifade edeyim. Gerçektende şu sırada Türkiye’de sol siyaset içinde yer alan çeşitli partilerin, kurumların bir araya gelmesi çok büyük bir mutluluk yaratacak bir psikolojik ferahlama yaratacak sayısal öneminin üzerinde bir psikolojik ferahlama yaratacak, bir heyecan oluşturacak, bir umut yaratacak potansiyele sahip bir konu olarak gözüküyor. Ve biz bunu çok önemsiyoruz. Buna yardımcı olmayı da görevimiz biliyoruz. Bunu sağlama konusunda üzerimize ne düşürse yapmaya da hazırız”


Genel Başkan Baykal, “Ayrılanlar, CHP’den gidenler için bir af düşünüyor musunuz” sorusu üzerine de şöyle dedi;


“Af ne demek. Ayrılan niye ayrıldı. Şimdi gelme kararını aldıysa bunun altında ne yatıyor? Biz ortak, beraber el ele çalışmaktan elbette mutluluk duyarız. Geçmişte bir sürü insanlarla beraber çalıştık. Cumhuriyet Halk Partisi bir parti. Bu partinin bir politikası var. Biz 2000 yılından beri bir politika götürüyoruz. 2000 yılında Cumhuriyet Halk Partisinin bir mezhep ve etnik kimliğine dayalı bir parti olmadığını ifade ettik. Bu o zamanki sol çevre için şaşırtıcı bir açıklamaydı. Herkes bunu garipsedi, yadırgadı, tepki gösterdi. Biz ısrar ettik. Dedik ki, hiçbir etnik kimliği dışlamamız elbette mümkün değildir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir etnik kimlik partisi haline dönüştürmeyi de kabul etmemiz mümkün değildir. Bunu başardık. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi içinde bütün kimlikler mutluluk içinde, huzur içinde bulunuyor.


Genel Başkan Baykal gazeteci Murat Yetkin’in, “Birlik diyince daha çok DSP ile CHP’nin bir şekilde sinerji oluşturmasından söz ediliyor. Şuanda DSP barajı aşıyor gibi görünmüyor. Dolayısıyla diyebilirsiniz ki, ben güçlüyüm arkadaş” açıklaması üzerine şunları söyledi;


“Hiç öyle bir şey söylemiyorum. Oyu %1’de olsa, bizim için onun ötesinde DSP’nin şu özelliği var. DSP Ecevit’in partisidir. Ecevit Türkiye’de sol hareketin çok saygıdeğer, çok önemli temel şahsiyetlerinden birisidir. Solu hep beraber, onun liderliği döneminde şekillendirmeye çalıştık. Bürokratik soldan öyle koptuk. Ordu artı CHP iktidar formülünü öyle etkisiz kıldık. Cumhuriyet Halk Partisinin halka açılma, yapı değiştirme formüllerini o zaman hep birlikte devreye koyduk. Bu bizim sol şekillenmemizin çıkış noktasıdır.


Ben Ecevit’le siyasi hayata başladım. 12 Mart muhtırası öncesinde beraberliğimiz vardı. 12 Mart muhtırası sonrasında gözyaşları içinde biz o muhtırayı dinledik ve o muhtıra sonrasındaki siyasetimizi Ecevit’in parti yönetiminden istifa etmesiyle vs. toplumu halka açılma arayışını bambaşka şekilde götürdük. Ecevit’in böyle bir önemi vardır. Bakın Ecevit hastalandı, siyasi hayatın inişi çıkışı içinde karşı karşıya geldik. Gün oldu mesela o DSP’ye geçti, batırın bu partiyi Atatürk’ün partisidir diye acımayın, barajın altına koyun dedi. Bize bu kadar acı sözler söyledi. Ben bir gün siyasi hayatımda Ecevit’in aleyhinde tek bir cümle söylemedim. Çünkü ben bir saygı duygusu içindeydim. Ecevit benim bütün kişiliğimin şekillenmesinde önemli bir rol üstlenmiş bir insandır. Karşı karşıya geldik. Kabul etmedim, yanlışlarını gördüm, tepki gösterdim ama hiçbir zaman bu duygusal saygı ilişkisinin ötesine geçmedik. Ve Ecevit Cumhuriyet Halk Partisini bıraktı bir ayrı parti kurdu, DSP’ye geçti.


DSP’de bir Ecevit havası vardır, bir Ecevit kimliği vardır ve o kimlik bizim sol hareketimizin ortak bir kimliğidir. O hale gelmesinden ben mutluluk duyarım. Yani bugün biz DSP’yle birleşirsek, sadece DSP’yle birleşmiş olmayacağız. Aynı zamanda Ecevit’le birleşmiş olacağız. Ecevit’le bütünleşmiş olacağız. Ecevit’i Türkiye’de sol hareketin bir temel kimliği halinde gördüğümüzü ortaya koyacağız. Yani CHP’yle Ecevit’i de el ele verdirmiş olacağız.


Bunu önemli sayıyorum DSP konusuna yaklaşırken. Çünkü bunu sağlayacağız ve benim kafamda eğer böyle bir bütünleşmeyi gerçekleştirirsek mesela bizim bir Bilim Kültür ve Sanat Platformumuz var. Onu bir Ecevit Platformu haline getirmek var. Ecevit’in büstlerini partinin en önemli yerlerine koymak var. Ecevit salonlarını partimizde açmak var. Ecevit kitaplıkları yayınları, ödülleri dağıtmak var.


Bunu şimdi de yapabiliriz. Ama onların elinden bir şey alıyormuş gibi de olmak istemiyorum. Gönül istiyor ki bunu beraber yapalım. DSP’yle beraber yapalım.


DSP kendisini Ecevit mirasının bir parçası sayıyor. Bu çok saygıdeğer bir şey. Onun bedelini ödediler, onun sıkıntısını çektiler. Bundan dolayı da onları takdir ediyorum. Ama bu bütünleşme sağlanabilirse Ecevit’le sadece biz DSP’yle değil, DSP’yle birlikte Ecevit – CHP bütünleşmesini yapmış olacağız ve bu bizim kimliğimize bir derinlik katacak. Ben bunun farkındayım ve bunu sağlamak istiyorum.


DSP son seçimlerde %1 oy aldı, parlamentonun dışında kaldı. Siyasi hayatta bunlar olur. İnişler çıkışlar olur. Bunlar önemli değil. Onun kurumsal bir saygıdeğer kimliği var. O kimliğin içinde vatana ihanet yok, hırsızlık, yolsuzluk yok, sola ihanet yok. Oraya oy veren insanlar bu memleketin dürüst, namuslu, emeğiyle geçinen, bu memleket iyi olsun diyen mütevazı insanları. Yani bir sosyal demokrat hareketin içinde yer alması gereken insanlar o DSP’nin tabanı. O tabanla ben bütünleşmek isterim, kaynaşmak isterim. O tabanın yeri olduğuna inanıyorum. DSP’nin üyelerinin DSP’nin politikacılarının, yöneticilerinin iyi niyetli, dürüst, ahlaklı insanlar olduğunu biliyorum ve onlarında bizim ortak hareketimiz içinde yeri olduğunu biliyorum. Oyu %1’dir, %2’dir. Onunda bir değeri var. Ama onun ötesinde bütün bunlar var beni ilgilendiren ve ben bütün bunları düşünerek Türkiye’de bir CHP – DSP bütünleşmesini sağlamamız gerektiğine inanıyorum.


Buradaki bütün mesele şu; bütünleşme dediğimiz nedir? Bütünleşme dediğimiz tek çatı altında bir araya gelmek. Bundan daha doğal ne var? Dünyanın her yerinde bu böyle olmuyor mu? Yani şimdi DYP’yle ANAP birleşmeye çalışıyor? Ne yapıyorlar tek çatı altında birleşmeye çalışıyor. Öbürü nedir? Ben seninle çatışmayı şimdilik durduruyorum. Sen kendi cephende duracaksın, ben kendi cephemde duracağım. Durdurma karşılığında da bir pazarlık yapacağız, bir tezgah kuracağız, bir işbirliği yapacağız. Bu birleşme değil. İstanbul’da meydanın bizden istediği bu değil. Yarım yamalak, karşılıklı oyun, hançerlerini ceketinin arkasına saklayarak ilk fırsatta ardından vurmak üzere tertipler değil. Samimi olun, dürüst olun, açık olun, gelin kucaklaşın, birleşin diyorlar. Biz buna açığız. Biz bunu talep ediyoruz. Bunu talep ederken de onlar kurultaylarını toplarlar, birleşme kararı alırlar, biz kurultayımızı toplarız, birleşme kararını alırız. Onların yöneticilerini parti yönetimimize taşırız. Önümüzdeki seçimlerle ilgili işbirliği modellerini ayrıntılı olarak düzenleriz. Bütün bunlara açığız biz.


Ama şunu söylüyorsanız, biz DSP’yi yedekte tutacağız, ayrı parti olarak ama şimdi DSP’yle parlamentoya girmemiz mümkün değildir. Bize bir miktar milletvekilliği vereceksiniz, biz geleceğiz CHP’de milletvekili olacağız. Seçildikten sonra istifa edeceğiz, grup kuracağız ve kendi partimizin başına geçeceğiz. Ama size de koalisyon ortağı olarak eğer hükümet kurmuşsak destek vereceğiz. Böyle bir işbirliği. Bu bizim özlediğimiz Türkiye’nin talep ettiği işbirliği değil. Yani olacaksak tam olacağız. İnandırıcı olacağız. Gemileri yakacağız. Yani tek bir çatı, tek bir kimlik etrafında bir araya geleceğiz. O kimliği oluştururken de kendi birikimimizi onun içine koyacağız. O onun içinde değerlendirilecek.


Kamuoyuna ilk kez bu kadar açık bir şekilde ifade ediyorum. Hep böyle idi. Ecevit’iyle de bu şekliyle de. Yani böyle bir bütünleşmeyi arkadaşlarımız düşünsünler, içlerine sindirsinler, evet yapılması gereken budur desinler. Bunu dedikten sonra biz bunun gereğini birlikte yaparız. Ama biz bunu yapmayız, siz bizi parlamentoya taşıyın parlamentoda biz sizden ayrılacağız. Sizinle kavga etmeye devam edeceğiz onun içinde partimizi yedekte tutuyoruz yaklaşımıyla bu iş olmaz. Bu birleşme değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum.


Genel Başkan Baykal Mustafa Balbay’ın “Efendim hangisiyle uyuyor bu. Geçmişte yapılan hangi beraberliğe benziyor?” sorusunu da şöyle yanıtladı;


İtalya’daki Zeytindalı seçim kanununun yol açtığı bir uygulamadır. İtalya’daki seçim kanunu diyor ki, partiler kimliklerini koruyarak bir blok oluşturabilirler, o blok içinde ayrı ayrı kendi listeleriyle seçime girerler. Seçimde aldıkları oylar toplanır blok olarak. Milletvekili sayısı bloka göre dağıtılır. Sonra blok içinde dağıtılır. Böylece her parti küçük olsa %1’lik bir partide %1’ini kendi amblemiyle alır ve bloka taşır. Şimdi onun seçim kanunu buna müsait. Ona rağmen yeni bir gelişmeyi size söyleyeyim şuanda iktidarda bulunan Demokratik Sol Parti kendisini fesh ediyor, Margarita diye bir parti var. Daha liberal sol bir parti. O da kendisini fesh ediyor. Yeni bir tek parti çatısı altında bir araya geliyorlar. Yani İtalya’da bu seçim kanunu varken, zeytindalı uygulaması varken o zeytindalının içindeki iki önemli parti, iki güçlü parti kendilerini fesh edip güçlü bir çekirdek oluşturmak üzere yeni tek bir parti çatısı altında bir araya geliyorlar. Türkiye koşullarında Margaritayla Demokratik Solun İtalya’da yapma gereğini duyduğunu biz burada yapacağız.


Ya burada bize diyecekler ki, kardeşim kapatın CHP’yi, biz de DSP’yi kapatalım yeni bir parti kuralım. Eğer bunun bir mantığı varsa bunu konuşalım. Ya da, kardeşim Cumhuriyet Halk Partisi hem tarihi kökü itibariyle, hem Ecevit’in Başbakan olduğu, Genel Başkan olduğu, içinden yetiştiği bir yuva olarak, hem Atatürk’ün kurduğu bir temel parti olarak, hem bugün %20’ni üzerinde daha son yerel seçimlerde aldığı oy ile Türkiye’nin alternatif, büyük temel siyasi partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi varken bize düşen görev onun içinde yer almaktır, hep beraber olmaktır diyecekler. Bunu dedikleri zaman bizde bundan büyük mutluluk duyduğumuzu, onlarla kucaklaşacağımızı ve onları partimizin organlarına taşıyacağımızı, önümüzdeki seçime birlikte gireceğimizi ve partimizin programına eğer telkinleri varsa DSP’nin anlayışı, ilkeleri doğrultusunda biz sadece kendimiz gelmeyiz DSP’nin falan diye bir talepleri varsa onları da değerlendirmeye hazır olduğumuzu söyleyebiliriz ve böylece bunu anlamlı bir birleşme, bütünleşme haline getiririz. Yani birleşme bu. Bunu eğer arkadaşlarımız prensip olarak içlerine sindiriyorlarsa hiç tereddüt yok biz bu doğrultuda üzerimize düşen her şeyi yaparız.


Ama bize şunu söylüyorlarsa. Kardeşim öyle tek çatı falan olmaz, öyle birleşme olmaz. Bakın meydan ne diyor? Birleşin diyor birleşin. Çatal olmayın diyor. Biz çatal olacağız, biz ayrı duracağız ama bizim içimizden bir grup arkadaşı parlamentoya milletvekili yapın biz sonra sizinle kavga etmek üzere bu partimizi tutuyoruz derlerse bunu iyi niyetli bir birleşme girişimi olarak anlamamız mümkün değildir. Bu konuyu açtıkları anda evet biz birleşmeye hazırız dedikleri anda demin konuştuğumuz modelleri, Ecevit konusundaki anlayışımızı, DSP’yle hem platform, ideoloji, hem parti kimliği, hem varsa bir katkıları, destekleri, işte güvercini partimizin simgelerinden birisi haline getirmeyi. Bütün bunları düşünerek programımıza DSP’nin ilkelerini taşımayı düşünerek, tüzük değişiklikleriyle, kurultay kararıyla gerekenleri yapmaya hazırız”.


Genel Başkan Baykal, “Hem Tandoğan’ın, hem de Çağlayan’ın beklediği mesajı veriyorsunuz. Hazır psikolojik üstünlük sizdeyken ne yapacaksınız” sorusu üzerine de şöyle dedi; Bu söylediklerimin bir anlamı var. Bunun bir çağrı içerdiği açıktır. Nasıl bir bütünleşme tasavvur ettiğimi ortaya koyuyorum. Bu bütünleşme tasavvuru etrafında el ele vermeye hazır olduğumuzu söylüyorum. Bunun ilgi görmesi, bunun paylaşılması halinde mesele yok. Ha o da modellerden biridir. Bırakın biz gelelim, karşılıklı sonsuz bir birleşme muhabbeti açalım. Heyetler kuralım, gelelim, gidelim, basına, kamuoyuna açıklamalar yapalım ve seçime giderken bir birleşme muhabbetini de sürdürelim deniyor ise bu doğru değildir.


Ciddi bir tavır bekliyorum. Yani benim karşıma, evet bu çerçeveyi geçerli görüyoruz diye geldikleri zaman ben hemen arkadaşlarımı görevlendiririm. DSP’den de eğer bir görevlendirme olursa bir araya gelir arkadaşlarımız çalışırlar. O çalışma sonucunda belli bir olgunluk noktasına geldiği zaman partinin Genel Başkanları, yetkili organları bir araya geliriz ve gereğini hep beraber yaparız. Ben Türkiye’de laik demokratik cumhuriyete inanan, ilkeli bir bütünleşmenin büyük önem taşıdığı kanısındayım. Buna katkı vermenin hepimizin sorumluluğu olduğu anlayışı içindeyim. Ama hiçbir siyasi partiyle bu çerçeve içinde bir kabul edilebilir bir çalışma yapılmış değildir. Herhangi bir somut değerlendirilebilecek bir aşamaya gelinmiş değildir. Kamuoyumuzu yanıltmak istemem. Bunlar ciddi konulardır. Tavrım budur, bu tavrı ikili konuşmalarda da, kamuoyu önünde de aynı şekilde ifade ediyorum. Bu konuda bir somutlaşma ortaya çıktığı zaman herhangi birisiyle ilgili olarak bunu ifade ederim.


CHP Genel Başkanı Baykal “DSP endeksli olarak konuştunuz Sayın Karayalçın’ın partisi de var” sözleri üzerine şunları söyledi; “Şimdi bulunduğumuz noktada bizi ayrıştıran konuların üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Bunları böyle ebediyen önemli unsurlar sayma anlayışı içinde de değilim. Ama bizim son dönemde yaşadığımız tarih çok öğretici olmuştur. Yani benim anlayışıma göre sosyal demokrat bir hareketin etnik bir ilişki içinde olması uygun değildir. Bu bence sola yardımcı olmamıştır, bir hatadır. Yanlış bir işbirliği yapılmıştır. Bu bizim özenle kaçındığımız ve bundan sonrada kaçınmamız gereken bir işbirliğidir. O nedenle meseleyi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin diye görmüyorum. Her birisinin çizgisiyle, ahlakıyla, kişilikleriyle ele alınması gereken, ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken somut gerçekleri vardır. Yani bu çoğunluk meselesi o çeşitli isimlerini verdiğiniz kişilerin değerlendirilmesi değildir. Yani bunun zemini burası değildir. Bunlara girdiğimiz zaman anlamlı bir noktaya varmamız mümkün değildir. Konu bizim birleşmeye nasıl baktığımızdır. Bunu ifade ettim. Kurumsal birleşmeyi önemli sayıyorum. DSP’nin bu bakımdan bizi rahatsız eden hiçbir tarafı olmadığını memnuniyetle söyleyebilirim. DSP’nin böyle bir kurumsal açılım şansı olduğu zaman bunu büyük bir memnuniyetle değerlendiririz”

Jacques Chirac préside une dernière fois les cérémonies du 8 Mai


Jacques Chirac a présidé pour la dernière fois mardi les cérémonies du 8 Mai 1945 sur les Champs-Elysées, en présence d'une grande partie du gouvernement mais sans son successeur, Nicolas Sarkozy. Le chef de l'Etat, qui était accompagné notamment du Premier ministre, Dominique de Villepin, et de la ministre de la Défense, Michèle Alliot-Marie, a déposé une gerbe de fleurs au pied de la tombe du Soldat inconnu, sous l'Arc de Triomphe.
Parti se reposer avec ses proches sur un yacht au large de l'île de Malte pour quelques jours, Nicolas Sarkozy n'a pas souhaité donner l'image d'une présidence "à deux têtes" en s'affichant aux côtés du président sortant. En 1995, Jacques Chirac avait fait le choix inverse en assistant aux cérémonies du 8 mai aux côtés de François Mitterrand, qu'il s'apprêtait à remplacer. La passation de pouvoir entre Jacques Chirac et Nicolas Sarkozy, élu dimanche avec 53,06% des voix face à Ségolène Royal, aura lieu le mercredi 16 mai dans l'après-midi.

Wednesday, May 02, 2007

Genel Başkan Baykal Sol’da Birlik Tartışmalarını ve Beklentileri Değerlendirirken, “CHP’yi Ecevit ile Bütünleştirelim” Dedi


-“Bugün biz DSP’yle birleşirsek, sadece DSP’yle birleşmiş olmayacağız. Aynı zamanda Ecevit’le birleşmiş olacağız. Ecevit’le bütünleşmiş olacağız. Ecevit’i Türkiye’de sol hareketin bir temel kimliği halinde gördüğümüzü ortaya koyacağız. Yani CHP’yle Ecevit’i de el ele verdirmiş olacağız.
-“DSP Ecevit’in partisidir. Ecevit Türkiye’de sol hareketin çok saygıdeğer, çok önemli temel şahsiyetlerinden birisidir”

-“DSP’de bir Ecevit havası vardır, bir Ecevit kimliği vardır ve o kimlik bizim sol hareketimizin ortak kimliğidir”

-“Benim kafamda, eğer böyle bir bütünleşmeyi gerçekleştirirsek, bizim Bilim Kültür ve Sanat Platformumuzu, Ecevit Platformu haline getirmek, Ecevit’in büstlerini partinin en önemli yerlerine koymak, partimizde Ecevit salonları açmak, Ecevit kitaplıkları yayınları, ödülleri dağıtmak var”

-“DSP’nin kurumsal bir saygıdeğer kimliği var. O kimliğin içinde vatana ihanet yok, hırsızlık, yolsuzluk yok, sola ihanet yok. Oraya oy veren insanlar bu memleketin dürüst, namuslu, emeğiyle geçinen, bu memleket iyi olsun diyen mütevazı insanlar”

-“DSP tabanıyla ben bütünleşmek isterim, kaynaşmak isterim. DSP üyelerinin DSP’nin politikacılarının, yöneticilerinin iyi niyetli, dürüst, ahlaklı insanlar olduğunu biliyorum ve onlarında bizim ortak hareketimiz içinde yeri olduğunu söylüyorum. Türkiye’de bir CHP – DSP bütünleşmesini sağlamamız gerektiğine inanıyorum”

-Meydanlar birleşin diyor, birleşin. Çatal olmayın diyor. Biz çatal olacağız derlerse, bunu iyi niyetli bir birleşme girişimi olarak anlamamız mümkün değildir.

-“Geldiğimiz noktada birlik özleminin fevkalade ciddi olduğu gözüküyor. Bir, bu birlik özlemini solda yer alan kadroları toparlama açısından sağlamamız gerekiyor. İki; onun ötesinde, solda farklı örgütlenmeleri bütünleyerek, bir ana temel çatı etrafında Türkiye’deki sol potansiyeli yansıtma ihtiyacımız var. Bunu sağlama görevimiz var”

-“Türkiye’de sol siyaset içinde yer alan çeşitli partilerin, kurumların bir araya gelmesi çok büyük bir mutluluk, bir psikolojik ferahlama yaratacak, sayısal öneminin üzerinde bir psikolojik ferahlama, bir heyecan oluşturacak, bir umut yaratacak potansiyele sahip bir konu olarak gözüküyor. Ve biz bunu çok önemsiyoruz. Buna yardımcı olmayı da görevimiz biliyoruz. Bunu sağlama konusunda üzerimize ne düşürse yapmaya da hazırız.


İletişim Koordinatörlüğü (Ankara)– CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Sol’da birlik tartışmalarını ve beklentileri değerlendirirken, “CHP’yi Ecevit ile bütünleştirelim” dedi.


Baykal, Kanal – 1’in canlı yayınında birleşmeyle ilgili görüşlerini açıklarken, gazetecilerin, yazarların bu konudaki sorularını da şöyle yanıtladı;


“Solda birlik konusu önemli bir konu. Solda birlik tamam, ama hangi strateji etrafında birlik, hangi sol, hangi anlayış. Mesela biz Cumhurbaşkanlığı konusu önemlidir diye mücadele verdik. Solun böyle bir derdi var mıydı? Bizim dışımızda, solun içinde bu mücadeleyi veren var mıydı?


Biz bir 367 iddiası ortaya attık. Bu paylaşıldı mı? 367 konusunda ne düşünüyorlardı. Yoklar. Diyorlar ki, biz önemli adamız, bizi de dikkate alın. Kardeşim sizi dikkate alalımda Türkiye gidiyor. Bu Türkiye’yi giderken, biz bir politika götürüyoruz, sen de gel, bir kenarından tut. ‘Bakarız, tutarız, hele siz bir yapın, o yanlıştır, bu doğrudur’ olmaz böyle...


Geldiğimiz noktada birlik özleminin fevkalade ciddi olduğu gözüküyor. Bu birlik özlemini solda yer alan kadroları toparlama açısından sağlamamız gerekiyor bir. İki; onun ötesinde solda farklı örgütlenmeleri bütünleyerek bir ana temel çatı etrafında Türkiye’deki sol potansiyeli yansıtma ihtiyacımız var. Bunu sağlama görevimiz var.


Türkiye’de bugün solda birlik diyince anlaşılmak istenen ana konu soldaki Cumhuriyet Halk Partisinin yanında DSP, SHP. Onun dışındaki partilerinde bir araya gelerek bir bütünlük sağlamasıdır. Ana konu olarak bu kendisini gösteriyor.


Bu konudaki bizim anlayışımızı bir kez daha ifade edeyim. Gerçektende şu sırada Türkiye’de sol siyaset içinde yer alan çeşitli partilerin, kurumların bir araya gelmesi çok büyük bir mutluluk yaratacak bir psikolojik ferahlama yaratacak sayısal öneminin üzerinde bir psikolojik ferahlama yaratacak, bir heyecan oluşturacak, bir umut yaratacak potansiyele sahip bir konu olarak gözüküyor. Ve biz bunu çok önemsiyoruz. Buna yardımcı olmayı da görevimiz biliyoruz. Bunu sağlama konusunda üzerimize ne düşürse yapmaya da hazırız”


Genel Başkan Baykal, “Ayrılanlar, CHP’den gidenler için bir af düşünüyor musunuz” sorusu üzerine de şöyle dedi;


“Af ne demek. Ayrılan niye ayrıldı. Şimdi gelme kararını aldıysa bunun altında ne yatıyor? Biz ortak, beraber el ele çalışmaktan elbette mutluluk duyarız. Geçmişte bir sürü insanlarla beraber çalıştık. Cumhuriyet Halk Partisi bir parti. Bu partinin bir politikası var. Biz 2000 yılından beri bir politika götürüyoruz. 2000 yılında Cumhuriyet Halk Partisinin bir mezhep ve etnik kimliğine dayalı bir parti olmadığını ifade ettik. Bu o zamanki sol çevre için şaşırtıcı bir açıklamaydı. Herkes bunu garipsedi, yadırgadı, tepki gösterdi. Biz ısrar ettik. Dedik ki, hiçbir etnik kimliği dışlamamız elbette mümkün değildir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir etnik kimlik partisi haline dönüştürmeyi de kabul etmemiz mümkün değildir. Bunu başardık. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi içinde bütün kimlikler mutluluk içinde, huzur içinde bulunuyor.


Genel Başkan Baykal gazeteci Murat Yetkin’in, “Birlik diyince daha çok DSP ile CHP’nin bir şekilde sinerji oluşturmasından söz ediliyor. Şuanda DSP barajı aşıyor gibi görünmüyor. Dolayısıyla diyebilirsiniz ki, ben güçlüyüm arkadaş” açıklaması üzerine şunları söyledi;


“Hiç öyle bir şey söylemiyorum. Oyu %1’de olsa, bizim için onun ötesinde DSP’nin şu özelliği var. DSP Ecevit’in partisidir. Ecevit Türkiye’de sol hareketin çok saygıdeğer, çok önemli temel şahsiyetlerinden birisidir. Solu hep beraber, onun liderliği döneminde şekillendirmeye çalıştık. Bürokratik soldan öyle koptuk. Ordu artı CHP iktidar formülünü öyle etkisiz kıldık. Cumhuriyet Halk Partisinin halka açılma, yapı değiştirme formüllerini o zaman hep birlikte devreye koyduk. Bu bizim sol şekillenmemizin çıkış noktasıdır.


Ben Ecevit’le siyasi hayata başladım. 12 Mart muhtırası öncesinde beraberliğimiz vardı. 12 Mart muhtırası sonrasında gözyaşları içinde biz o muhtırayı dinledik ve o muhtıra sonrasındaki siyasetimizi Ecevit’in parti yönetiminden istifa etmesiyle vs. toplumu halka açılma arayışını bambaşka şekilde götürdük. Ecevit’in böyle bir önemi vardır. Bakın Ecevit hastalandı, siyasi hayatın inişi çıkışı içinde karşı karşıya geldik. Gün oldu mesela o DSP’ye geçti, batırın bu partiyi Atatürk’ün partisidir diye acımayın, barajın altına koyun dedi. Bize bu kadar acı sözler söyledi. Ben bir gün siyasi hayatımda Ecevit’in aleyhinde tek bir cümle söylemedim. Çünkü ben bir saygı duygusu içindeydim. Ecevit benim bütün kişiliğimin şekillenmesinde önemli bir rol üstlenmiş bir insandır. Karşı karşıya geldik. Kabul etmedim, yanlışlarını gördüm, tepki gösterdim ama hiçbir zaman bu duygusal saygı ilişkisinin ötesine geçmedik. Ve Ecevit Cumhuriyet Halk Partisini bıraktı bir ayrı parti kurdu, DSP’ye geçti.


DSP’de bir Ecevit havası vardır, bir Ecevit kimliği vardır ve o kimlik bizim sol hareketimizin ortak bir kimliğidir. O hale gelmesinden ben mutluluk duyarım. Yani bugün biz DSP’yle birleşirsek, sadece DSP’yle birleşmiş olmayacağız. Aynı zamanda Ecevit’le birleşmiş olacağız. Ecevit’le bütünleşmiş olacağız. Ecevit’i Türkiye’de sol hareketin bir temel kimliği halinde gördüğümüzü ortaya koyacağız. Yani CHP’yle Ecevit’i de el ele verdirmiş olacağız.


Bunu önemli sayıyorum DSP konusuna yaklaşırken. Çünkü bunu sağlayacağız ve benim kafamda eğer böyle bir bütünleşmeyi gerçekleştirirsek mesela bizim bir Bilim Kültür ve Sanat Platformumuz var. Onu bir Ecevit Platformu haline getirmek var. Ecevit’in büstlerini partinin en önemli yerlerine koymak var. Ecevit salonlarını partimizde açmak var. Ecevit kitaplıkları yayınları, ödülleri dağıtmak var.


Bunu şimdi de yapabiliriz. Ama onların elinden bir şey alıyormuş gibi de olmak istemiyorum. Gönül istiyor ki bunu beraber yapalım. DSP’yle beraber yapalım.


DSP kendisini Ecevit mirasının bir parçası sayıyor. Bu çok saygıdeğer bir şey. Onun bedelini ödediler, onun sıkıntısını çektiler. Bundan dolayı da onları takdir ediyorum. Ama bu bütünleşme sağlanabilirse Ecevit’le sadece biz DSP’yle değil, DSP’yle birlikte Ecevit – CHP bütünleşmesini yapmış olacağız ve bu bizim kimliğimize bir derinlik katacak. Ben bunun farkındayım ve bunu sağlamak istiyorum.


DSP son seçimlerde %1 oy aldı, parlamentonun dışında kaldı. Siyasi hayatta bunlar olur. İnişler çıkışlar olur. Bunlar önemli değil. Onun kurumsal bir saygıdeğer kimliği var. O kimliğin içinde vatana ihanet yok, hırsızlık, yolsuzluk yok, sola ihanet yok. Oraya oy veren insanlar bu memleketin dürüst, namuslu, emeğiyle geçinen, bu memleket iyi olsun diyen mütevazı insanları. Yani bir sosyal demokrat hareketin içinde yer alması gereken insanlar o DSP’nin tabanı. O tabanla ben bütünleşmek isterim, kaynaşmak isterim. O tabanın yeri olduğuna inanıyorum. DSP’nin üyelerinin DSP’nin politikacılarının, yöneticilerinin iyi niyetli, dürüst, ahlaklı insanlar olduğunu biliyorum ve onlarında bizim ortak hareketimiz içinde yeri olduğunu biliyorum. Oyu %1’dir, %2’dir. Onunda bir değeri var. Ama onun ötesinde bütün bunlar var beni ilgilendiren ve ben bütün bunları düşünerek Türkiye’de bir CHP – DSP bütünleşmesini sağlamamız gerektiğine inanıyorum.


Buradaki bütün mesele şu; bütünleşme dediğimiz nedir? Bütünleşme dediğimiz tek çatı altında bir araya gelmek. Bundan daha doğal ne var? Dünyanın her yerinde bu böyle olmuyor mu? Yani şimdi DYP’yle ANAP birleşmeye çalışıyor? Ne yapıyorlar tek çatı altında birleşmeye çalışıyor. Öbürü nedir? Ben seninle çatışmayı şimdilik durduruyorum. Sen kendi cephende duracaksın, ben kendi cephemde duracağım. Durdurma karşılığında da bir pazarlık yapacağız, bir tezgah kuracağız, bir işbirliği yapacağız. Bu birleşme değil. İstanbul’da meydanın bizden istediği bu değil. Yarım yamalak, karşılıklı oyun, hançerlerini ceketinin arkasına saklayarak ilk fırsatta ardından vurmak üzere tertipler değil. Samimi olun, dürüst olun, açık olun, gelin kucaklaşın, birleşin diyorlar. Biz buna açığız. Biz bunu talep ediyoruz. Bunu talep ederken de onlar kurultaylarını toplarlar, birleşme kararı alırlar, biz kurultayımızı toplarız, birleşme kararını alırız. Onların yöneticilerini parti yönetimimize taşırız. Önümüzdeki seçimlerle ilgili işbirliği modellerini ayrıntılı olarak düzenleriz. Bütün bunlara açığız biz.


Ama şunu söylüyorsanız, biz DSP’yi yedekte tutacağız, ayrı parti olarak ama şimdi DSP’yle parlamentoya girmemiz mümkün değildir. Bize bir miktar milletvekilliği vereceksiniz, biz geleceğiz CHP’de milletvekili olacağız. Seçildikten sonra istifa edeceğiz, grup kuracağız ve kendi partimizin başına geçeceğiz. Ama size de koalisyon ortağı olarak eğer hükümet kurmuşsak destek vereceğiz. Böyle bir işbirliği. Bu bizim özlediğimiz Türkiye’nin talep ettiği işbirliği değil. Yani olacaksak tam olacağız. İnandırıcı olacağız. Gemileri yakacağız. Yani tek bir çatı, tek bir kimlik etrafında bir araya geleceğiz. O kimliği oluştururken de kendi birikimimizi onun içine koyacağız. O onun içinde değerlendirilecek.


Kamuoyuna ilk kez bu kadar açık bir şekilde ifade ediyorum. Hep böyle idi. Ecevit’iyle de bu şekliyle de. Yani böyle bir bütünleşmeyi arkadaşlarımız düşünsünler, içlerine sindirsinler, evet yapılması gereken budur desinler. Bunu dedikten sonra biz bunun gereğini birlikte yaparız. Ama biz bunu yapmayız, siz bizi parlamentoya taşıyın parlamentoda biz sizden ayrılacağız. Sizinle kavga etmeye devam edeceğiz onun içinde partimizi yedekte tutuyoruz yaklaşımıyla bu iş olmaz. Bu birleşme değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum.


Genel Başkan Baykal Mustafa Balbay’ın “Efendim hangisiyle uyuyor bu. Geçmişte yapılan hangi beraberliğe benziyor?” sorusunu da şöyle yanıtladı;


İtalya’daki Zeytindalı seçim kanununun yol açtığı bir uygulamadır. İtalya’daki seçim kanunu diyor ki, partiler kimliklerini koruyarak bir blok oluşturabilirler, o blok içinde ayrı ayrı kendi listeleriyle seçime girerler. Seçimde aldıkları oylar toplanır blok olarak. Milletvekili sayısı bloka göre dağıtılır. Sonra blok içinde dağıtılır. Böylece her parti küçük olsa %1’lik bir partide %1’ini kendi amblemiyle alır ve bloka taşır. Şimdi onun seçim kanunu buna müsait. Ona rağmen yeni bir gelişmeyi size söyleyeyim şuanda iktidarda bulunan Demokratik Sol Parti kendisini fesh ediyor, Margarita diye bir parti var. Daha liberal sol bir parti. O da kendisini fesh ediyor. Yeni bir tek parti çatısı altında bir araya geliyorlar. Yani İtalya’da bu seçim kanunu varken, zeytindalı uygulaması varken o zeytindalının içindeki iki önemli parti, iki güçlü parti kendilerini fesh edip güçlü bir çekirdek oluşturmak üzere yeni tek bir parti çatısı altında bir araya geliyorlar. Türkiye koşullarında Margaritayla Demokratik Solun İtalya’da yapma gereğini duyduğunu biz burada yapacağız.


Ya burada bize diyecekler ki, kardeşim kapatın CHP’yi, biz de DSP’yi kapatalım yeni bir parti kuralım. Eğer bunun bir mantığı varsa bunu konuşalım. Ya da, kardeşim Cumhuriyet Halk Partisi hem tarihi kökü itibariyle, hem Ecevit’in Başbakan olduğu, Genel Başkan olduğu, içinden yetiştiği bir yuva olarak, hem Atatürk’ün kurduğu bir temel parti olarak, hem bugün %20’ni üzerinde daha son yerel seçimlerde aldığı oy ile Türkiye’nin alternatif, büyük temel siyasi partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi varken bize düşen görev onun içinde yer almaktır, hep beraber olmaktır diyecekler. Bunu dedikleri zaman bizde bundan büyük mutluluk duyduğumuzu, onlarla kucaklaşacağımızı ve onları partimizin organlarına taşıyacağımızı, önümüzdeki seçime birlikte gireceğimizi ve partimizin programına eğer telkinleri varsa DSP’nin anlayışı, ilkeleri doğrultusunda biz sadece kendimiz gelmeyiz DSP’nin falan diye bir talepleri varsa onları da değerlendirmeye hazır olduğumuzu söyleyebiliriz ve böylece bunu anlamlı bir birleşme, bütünleşme haline getiririz. Yani birleşme bu. Bunu eğer arkadaşlarımız prensip olarak içlerine sindiriyorlarsa hiç tereddüt yok biz bu doğrultuda üzerimize düşen her şeyi yaparız.


Ama bize şunu söylüyorlarsa. Kardeşim öyle tek çatı falan olmaz, öyle birleşme olmaz. Bakın meydan ne diyor? Birleşin diyor birleşin. Çatal olmayın diyor. Biz çatal olacağız, biz ayrı duracağız ama bizim içimizden bir grup arkadaşı parlamentoya milletvekili yapın biz sonra sizinle kavga etmek üzere bu partimizi tutuyoruz derlerse bunu iyi niyetli bir birleşme girişimi olarak anlamamız mümkün değildir. Bu konuyu açtıkları anda evet biz birleşmeye hazırız dedikleri anda demin konuştuğumuz modelleri, Ecevit konusundaki anlayışımızı, DSP’yle hem platform, ideoloji, hem parti kimliği, hem varsa bir katkıları, destekleri, işte güvercini partimizin simgelerinden birisi haline getirmeyi. Bütün bunları düşünerek programımıza DSP’nin ilkelerini taşımayı düşünerek, tüzük değişiklikleriyle, kurultay kararıyla gerekenleri yapmaya hazırız”.


Genel Başkan Baykal, “Hem Tandoğan’ın, hem de Çağlayan’ın beklediği mesajı veriyorsunuz. Hazır psikolojik üstünlük sizdeyken ne yapacaksınız” sorusu üzerine de şöyle dedi; Bu söylediklerimin bir anlamı var. Bunun bir çağrı içerdiği açıktır. Nasıl bir bütünleşme tasavvur ettiğimi ortaya koyuyorum. Bu bütünleşme tasavvuru etrafında el ele vermeye hazır olduğumuzu söylüyorum. Bunun ilgi görmesi, bunun paylaşılması halinde mesele yok. Ha o da modellerden biridir. Bırakın biz gelelim, karşılıklı sonsuz bir birleşme muhabbeti açalım. Heyetler kuralım, gelelim, gidelim, basına, kamuoyuna açıklamalar yapalım ve seçime giderken bir birleşme muhabbetini de sürdürelim deniyor ise bu doğru değildir.


Ciddi bir tavır bekliyorum. Yani benim karşıma, evet bu çerçeveyi geçerli görüyoruz diye geldikleri zaman ben hemen arkadaşlarımı görevlendiririm. DSP’den de eğer bir görevlendirme olursa bir araya gelir arkadaşlarımız çalışırlar. O çalışma sonucunda belli bir olgunluk noktasına geldiği zaman partinin Genel Başkanları, yetkili organları bir araya geliriz ve gereğini hep beraber yaparız. Ben Türkiye’de laik demokratik cumhuriyete inanan, ilkeli bir bütünleşmenin büyük önem taşıdığı kanısındayım. Buna katkı vermenin hepimizin sorumluluğu olduğu anlayışı içindeyim. Ama hiçbir siyasi partiyle bu çerçeve içinde bir kabul edilebilir bir çalışma yapılmış değildir. Herhangi bir somut değerlendirilebilecek bir aşamaya gelinmiş değildir. Kamuoyumuzu yanıltmak istemem. Bunlar ciddi konulardır. Tavrım budur, bu tavrı ikili konuşmalarda da, kamuoyu önünde de aynı şekilde ifade ediyorum. Bu konuda bir somutlaşma ortaya çıktığı zaman herhangi birisiyle ilgili olarak bunu ifade ederim.


CHP Genel Başkanı Baykal “DSP endeksli olarak konuştunuz Sayın Karayalçın’ın partisi de var” sözleri üzerine şunları söyledi; “Şimdi bulunduğumuz noktada bizi ayrıştıran konuların üzerinde çok fazla durmak istemiyorum. Bunları böyle ebediyen önemli unsurlar sayma anlayışı içinde de değilim. Ama bizim son dönemde yaşadığımız tarih çok öğretici olmuştur. Yani benim anlayışıma göre sosyal demokrat bir hareketin etnik bir ilişki içinde olması uygun değildir. Bu bence sola yardımcı olmamıştır, bir hatadır. Yanlış bir işbirliği yapılmıştır. Bu bizim özenle kaçındığımız ve bundan sonrada kaçınmamız gereken bir işbirliğidir. O nedenle meseleyi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin diye görmüyorum. Her birisinin çizgisiyle, ahlakıyla, kişilikleriyle ele alınması gereken, ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken somut gerçekleri vardır. Yani bu çoğunluk meselesi o çeşitli isimlerini verdiğiniz kişilerin değerlendirilmesi değildir. Yani bunun zemini burası değildir. Bunlara girdiğimiz zaman anlamlı bir noktaya varmamız mümkün değildir. Konu bizim birleşmeye nasıl baktığımızdır. Bunu ifade ettim. Kurumsal birleşmeyi önemli sayıyorum. DSP’nin bu bakımdan bizi rahatsız eden hiçbir tarafı olmadığını memnuniyetle söyleyebilirim. DSP’nin böyle bir kurumsal açılım şansı olduğu zaman bunu büyük bir memnuniyetle değerlendiririz”

Reza Pahlavi's Message on the Occasion of Labor Day


To the noble and freedom-loving workers of Iran:

May 1st is celebrated by workers around the world. On this day, people of all countries express their gratitude to all workers and their invaluable work, for this social group is the backbone of progress in modern and industrial societies. However, it took a long time before workers the world over could obtain their deserved rights, as a result of their collective and organized struggle and the formation of unions and free syndicates. Better working conditions, better wages, unemployment and disability protection and compensation, medical insurance, pensions, and many more rights which are today amongst the imperative necessities in modern societies, were all gradually obtained as a result of the collective effort of world workers. And today, they represent a major pillar in industrial states.

My hard-working compatriots,

Your current hardship and predicament, under a dictatorial regime, which with manipulation of and in the name of Islam has inflicted so much repression and hardship on you and the rest of your fellow citizens, is outright deplorable. This has rightfully forced you to embark on a new struggle to claim your rights, but has subjected you to many injustices. Instead of positively responding to your demands, this regime has yet again demonstrated its callousness by brutalizing you, by firing you from your jobs, by putting you in jail and torturing you. But you’re the cry for justice is un-repressible and un-extinguishable.

Today, your protests are being heard around the globe. On this Labor Day, your solidarity with out-of-work fellow workers, teachers and students in confronting this regime can herald freedom and economic welfare in Iran. This unity and solidarity is more than ever critical in our national goal of attaining freedom and prosperity.

I call upon my compatriots to rise to the occasion and help propagate the voices of our workers and teachers to international human rights organizations and international labor unions and organizations so that they would also show solidarity and support for their demands for better wages, better working conditions and their rights overall.

I take this opportunity to offer, on this day, my warmest congratulations to our workers’ new valiant movement. It is my hope that as a result of this national solidarity amongst all our social sectors, we shall soon witness fundamental social changes in our beloved homeland.

May God protect Iran

Reza Pahlavi