Friday, April 27, 2007

Genel Başkanı Baykal CNN Türk’te, “Para Gücüyle, Çıkar Vaadiyle Cumhurbaşkanlığı Seçimi..."


-"Dün gece Başbakan'ın çok içli dışlı olduğu ve bütün Türkiye'nin tanıdığı bir işadamı arkadaşının bir milletvekilimize, 'maddi, manevi ne istiyorsan söyle, yalnız Meclis'e gir' dediğini biliyorum. Para gücüyle, çıkar vaadiyle cumhurbaşkanlığı seçimi..."

-"Milletvekilleri şu anda büyük bir haysiyet sınavı veriyorlar. Parlamentoda ezici bir çoğunluğun bu sınavı başarıyla vereceğine inanıyorum"

-“Anavatan ve DYP Genel Başkanlarını kutluyorum. Onların da büyük bir haysiyet sınavı verdiğini ve şu ana kadar gayet sorumlu ve dürüst bir şekilde çalışmalarını sürdürdüklerini biliyoruz”

-"Bu noktadan sonra 3 milli görüşçü devletin zirvesinde tepeden aşağıya sıralanırsa ve Türkiye'nin bağımsız kurumları onların takdirine, kadrolaşma anlayışlarına, zihniyetlerine, emanet edilirse Türkiye çok ciddi sıkıntıyla karşı karşıya kalır"

-“Bu süreçte CHP'ye çok haksızlık yapıldı. Bunlardan biri sine-i milletle ilgiliydi. Biz, bu yanlış olur, tam tersi meydanı bırakmak olur diyorduk. Sine-i millete dönmüş olsaydık bugün Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olurdu, Abdullah Gül ile ilgili konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürme imkanımız olmazdı, biz devre dışı kalırdık"

-“Bir başka haksızlıkta, “Neden aday çıkarmıyorsunuz” şeklindeydi. Aday çıkarsak meclise girecek ve 367’yi isteme, bekleme hakkını kaybedecektik”

-"Başbakan daha önce '367 önemli değil' diyordu, önemli değilse şimdi niye çırpınıyorsun o zaman?"

-"Öyle anlaşılıyor ki, AKP, 4.5 yıllık iktidar uygulaması sonucunda normalleşme sürecini, kendisinin normalleşmesini sürecini tamamlayamamıştır"

-"Seçimlerde yeni bir siyasi dengeyi inşa etmek istiyoruz. O siyasiyi dengeyi artık sağ-sol dengesi diye anlamak doğru değil"

-"O siyasi dengeyle Anayasa'ya, Cumhuriyet'e Türkiye'nin birikimlerine sahip çıkma anlayışıyla bir araya gelen merkezin sağındaki, solundaki merkezdeki tüm insanların el ele vererek Türkiye'yi bu milli görüş despotizmine sürüklenmekten kurtarmak zorundayız"

-"Cumhurbaşkanlığı seçimi AKP'nin, toplumun, Anayasa'nın, anayasal düzenimizin doğal merkez partisi haline dönüşmesini sağlamış olsaydı bu Türkiye için önemli bir kazanç olacaktı"


İletişim Koordinatörlüğü (Ankara)- CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle "milletvekillerinin büyük bir haysiyet sınavı verdiğini" belirterek, "Dün gece Başbakan'ın çok içli dışlı olduğu ve bütün Türkiye'nin tanıdığı bir işadamı arkadaşının bir milletvekilimize, 'maddi, manevi ne istiyorsan söyle, yalnız Meclis'e gir" dediğini biliyorum. Para gücüyle, çıkar vaadiyle cumhurbaşkanlığı seçimi..." dedi.



Baykal, CNN Türk'te katıldığı Ankara Kulisi programında, Fikret Bila ve Murat Yetkin’in cumhurbaşkanı seçimine yönelik sorularını yanıtladı.

İlk tur oylamayla ilgili "367 tartışmalarına" yönelik bir soru üzerine, "Tarihi bir gün yaşandığını" belirten Baykal, "Bir cumhurbaşkanlığı seçimi bu kadar yanlış, bu kadar dağınık, nereye varacağı öngörülmeden yönlendirilmemişti. Bir karmaşa içindeyiz şu anda" dedi.

Süreç daha akıllıca yönetilmiş olsaydı bugün daha başka bir noktada olunacağını kaydeden Baykal, "Doğrudan iktidarın anlayışı ve uygulamalarıyla Türkiye’nin bugün bir çıkmazla karşı karşıya kaldığını söyledi.

Kendisinin de başlangıçta ilk tur oylamaya 367 milletvekilinin katılımının zorunlu olduğu yönündeki görüşü önemsemediğini ancak bazı ciddi hukukçular bu konuda dikkat çekince incelediğini ve konunun önemini farkederek, iktidara da bu yönde uyarıda bulunduğunu hatırlatan Genel Başkan Baykal, Uzlaşarak bir cumhurbaşkanı arayışına girilmiş olsaydı bugün yaşanan sorunların olmayacağını belirtti.


Anayasa'nın cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102. maddesinin 1. fıkrasında, "Cumhurbaşkanı TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir" hükmünün yer aldığını, ardından diğer fıkralarda turlarda seçilmek için gerekli oyların sıralandığına dikkat çeken Deniz Baykal, birinci fıkranın bir "şemsiye düzenleme" olduğunu ve bu düzenlemenin bütün turlarda katılım açısından üçte iki çoğunluk bulunmasını zorunlu kıldığını söyledi. Baykal, "Üçte iki çoğunluk sözü bir temenni değil bir düzenlemedir" dedi.

CHP Genel Başkanı Baykal, TBMM Genel Kurulu'nda ilk tur oylamaya 367 milletvekilinin katılmaması durumunda Anayasa Mahkemesi'nin var olan hukuki ihtilafı karara bağlayacağını kaydederek, "Bu ciddi bir konudur. Eğer ciddiye alınmış olsaydı bugün bu noktaya gelinmezdi. Uzlaşmayla üçte ikiyi sağlayacak bir mutabakatı Meclis'te sağlamak mümkündü" dedi.



Gelinen noktada çok üzüntü verici gelişmeler yaşandığını belirten Baykal, şunları söyledi; "Dün gece Başbakan'ın en yakın bir işadamı arkadaşının, çok içli dışlı olduğu ve bütün Türkiye'nin tanıdığı bir işadamı arkadaşının bizim bir milletvekilimize, 'maddi, manevi ne istiyorsan söyle, yalnız Meclis'e gir" dediğini biliyorum. Para gücüyle, çıkar vaadiyle cumhurbaşkanlığı seçimi... Zaten cumhurbaşkanlığı seçimi yanlış yönetiliyor, bütün Türkiye ayakta, herkes tedirgin. Bu seçim şu andan itibaren çürümüştür. Bütün bu olaylar bu seçimi bir çürüme tablosuyla karşı karşıya bırakır. Milletvekili arkadaşımız '6 defa telefon geldi' diyor. Maddi çıkar sağlayacak her şeyi araya koyuyorlar"

Başbakan'ın daha önce "367 önemli değil" dediğini belirterek, "Önemli değilse şimdi niye çırpınıyorsun o zaman? Niye? Çünkü bu ciddi, önemli bir hukuki düzenleme" diyen Baykal, "Milletvekillerinin şu anda büyük bir haysiyet sınavı verdiğini" belirterek, bütün baskılar karşısında direnmenin çok önemli olduğunu, parlamentoda ezici bir çoğunluğun bu sınavı başarıyla vereceğini söyledi.

ANAVATAN ve DYP Genel Başkanlarını da kutladığını, onların da büyük bir haysiyet sınavı verdiğini ve şu ana kadar gayet sorumlu ve dürüst bir şekilde çalışmalarını sürdürdüklerini kaydeden Baykal, "Umut ediyorum parlamento bu baskılara direnecektir ve 367 bulunmayacaktır ve biz Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz. Anayasa Mahkemesi'nin alacağı karar da artık herkesi bağlayacaktır" dedi.

Bütün bu gelişmelerin öngörülmemiş olmasını yadırgadığını belirten Baykal, şöyle devam etti:"Hiç farkına varmadan ülkeyi bir çıkmaza doğru yönlendirdiler. Üstelik biz uzlaşmaya açık bir tavır sergiledik. AKP'li bir milletvekilinin seçilmesi ihtimalini hiçbir şart altına kabul etmem diye bir tavır da takınmadım. Şartlarımızı söyledik; anayasaya içtenlikle inanacak, ahlaklı, dürüst olacak, devlet kurumlarına saygısı olacak, bir rövanş anlayışı, cumhuriyetle hesaplaşma anlayışı içinde olmayacak... Böyle birisini bulabiliriz, biz de destek verebiliriz dedik. Hayır biz yapacağız dediler."


Bu süreçte CHP'yi sine-i millete dönmediği için eleştirenler bulunduğunu kaydeden Baykal, "Biz, bu yanlış olur, tam tersi meydanı bırakmak olur diyorduk. Sine-i millete dönmüş olsaydık bugün Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olurdu, Abdullah Gül ile ilgili konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürme imkanımız olmazdı, biz devre dışı kalırdık" dedi.

Baykal, "Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olmadığı ancak kendisine çok yakın bir isim olan Abdullah Gül'ün aday gösterildiği" hatırlatılarak, "Şimdi siz hedefinize ulaşmış oluyor musunuz? CHP'ye yönelik böyle bir eleştiri de var, bir şey değişmedi diye" sorusu üzerine "Süreç bitmedi ki. Bu telaş niye? Bizim ne yapmaya çalıştığımızı herkesin dikkatle anlaması lazım" dedi.

Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaları ve mahkemenin 367 katılımı gerekli görmemesi durumunda ne olacağına ilişkin soru üzerine de Baykal, "O zaman yapacağımız şey şu ana kadar yaptığımızı sürdürmektir. Türkiye'nin önümüzdeki seçimlerde yeni bir siyasi dengeye oturmasını sağlamaya çalışmaktır. Şimdi biz bir sakıncayı önlemeye çalışıyoruz" dedi.


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Öyle anlaşılıyor ki, AKP, 4.5 yıllık iktidar uygulaması sonucunda normalleşme sürecini, kendisinin normalleşmesini sürecini tamamlayamamıştır. Yani cumhurbaşkanlığı seçimi AKP'nin, toplumun, Anayasa'nın, anayasal düzenimizin doğal merkez bir partisi haline dönüşmesini sağlamış olsaydı bu Türkiye için önemli bir kazanç olacaktı" dedi.
Baykal, CNN Türk'te katıldığı Ankara Kulisi programında cumhurbaşkanı seçimine yönelik soruları yanıtlarken, "Başbakan aday olmadı, bunu hedefliyordunuz ama Abdullah Gül aday oldu ne fark etti?" sorusunu üzerine "O aday oldu ortalık ne oldu. Biz bunları önlemeye çalışıyorduk. Yani bizim 'başbakan olmamalıdır' şeklinde götürdüğümüz kampanya, Başbakan'ın anlayışı, zihniyeti, üslubuyla ilgiliydi. O çok doğal olarak Sayın Arınç'ı, Sayın Gül'ü de kapsıyordu" dedi.


"O aşamada, Arınç' telaffuz bile etmedim. Yalnızca 'Başbakan olmamalıdır' dedim" ifadesini kullanan Baykal, şöyle devam etti: "Yani 'söz konusu olamaz' diye götürdüm. Öyle anlaşılıyor ki, AKP, 4.5 yıllık iktidar uygulaması sonucunda normalleşme sürecini, kendisinin normalleşmesini sürecini tamamlayamamıştır. Yani cumhurbaşkanlığı seçimi AKP'nin, toplumun, Anayasa'nın, anayasal düzenimizin doğal merkez partisi haline dönüşmesini sağlamış olsaydı bu Türkiye için önemli bir kazanç olacaktı."


Başbakan Erdoğan'ın TBMM'de basın toplantısı düzenleyeceğinin belirtilmesi üzerine Baykal şunları söyledi; "Benim bu basın toplantısından bir bekleyişim yok. Bu konuda yeni bir açılım beklemenin anlamı yok. Başbakan ta başından beri bu süreci AKP'nin iç işi gibi görmüştür. Adaylığı kendi milletvekillerinden bile saklayarak son dakikalara kadar kendi içindeki süreçle yönetmiştir. Bu süreçle de kendinin olmasının yanlış olacağı gerçeği ortaya çıktıktan sonra, Türkiye'nin bunu aşamayacağını, ta 14 Nisan'da meydanlara kadar toplumun her kesiminden yapılan açıklamalarda ortadaki çok açık gerekçelerle, bizim 34 madde olarak ta yılbaşında saydığımız gerekçelerle olmaması gerektiği, artık halkın ezici çoğunluğunun tercihi olarak ortaya çıktıktan sonra olamayacağını gördü. O noktada alması gereken tarihi karar şu idi: Uzlaşmayla cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkacak, Anayasa'yı içine sindirmiş bir Cumhurbaşkanı'nı parlamentoda uzlaşmayla müzakereyle oluşturmak. Bunu reddetti. Tam tersine cibilliyetsizliğimize saldırdı... 'Zaman israfı olur' diye aklınca hakaret etti. Aynı şekilde Anavatan Partisi'ne yönelik o değerlendirmeleri yaptı. Meydan okudu dünyaya."

Başbakan Erdoğan'ın kendisini Cumhurbaşkanı olamayınca "Toplumun kabul edebileceği birisini çıkarabilir miyim" diye bir arayış içine girdiğini belirten Baykal, "Ona da partisi izin vermedi. Partisinin buna izin vermemesinin anlamı büyük. AKP içindeki dengenin, milli görüş kimliğinin AKP'yi tutuyor olduğu gerçeği fevkalade önemlidir. AKP'nin normalleşemediğini, toplumla uyum içinde parti haline dönüşemediğini cumhurbaşkanlığı seçiminde gördük" diye konuştu.

Genel Başkan Baykal, "Erdoğan'ın istemediği halde bu dayatma sonucunda milli görüşçü çizginin iç çekirdeğinin bir parçası olarak Abdullah Gül'ü aday olarak göstermek zorunda kaldığını" belirtti.


"Bizim bundan memnun olmamız söz konusu değil" diyen Baykal şöyle dedi; "Biz, Başbakan'ın kişiliği etrafında bir anlayışa karşı mücadele verdik. Başbakan bu mesajı aldı. Bunun gereğini yapmayı denedi ve başaramadı. Çünkü parti içindeki yapı buna müsait değildi. Zaten biz de bunu bildiğimiz için o yapıya Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığını, Başbakanlığını, Meclis Başkanlığını, yargısını, üniversitelerini, silahlı kuvvetlerini emanet etmenin çılgınca bir şey olduğunu görüyorduk. Onu önlemeye çalışıyorduk. 'Bunlar değişti' diye bir avutma, sindirme kampanyası yürütüldü. Ortada ciddi gerçekler var. Türkiye kamplaşıyor. Cinayetler birbirini ardına ortaya çıktı. Bunun altında bu kutuplaşmanın; bu çatışmanın, meydan okumanın bir katkısı yok diyebilir miyiz?"

CHP Genel Başkanı Baykal, "Sayın Gül'ün uyumlu bir şekilde ülkeyi yönetmeyeceğine inanıyor musunuz? Bunu mu söylüyorsunuz?" sorusunu ise şöyle yanıtladı. "Bu inanç meselesi değil. Bir defa bunu hukukla, Anayasa ile önlemeye çalışıyoruz. Birileri diyor ki, 'niye bunu mahkemeye götürüyorsunuz?' Hukuka karşı bir olupbittiyi kabul etmemizi istiyorsunuz. Biz 'hukuka uygun olarak bu işi yürütün' deyince, 'Vay kriz çıkarıyorsunuz' diyorsunuz. Krizi siz Anayasayı ihlal ederek yaratıyorsunuz. Bizim Anayasal sistemimizde dayatmacı cumhurbaşkanlığı yok. Uzlaşmacı cumhurbaşkanlığı var. Siz 'dayatmacı cumhurbaşkanını kabul edin, mahkemeye gitmeyin' diyorsunuz. Böyle bir şey yok. Anayasa Mahkemesi niçin var, hukuk niçin var? Hukuk elbette işleyecek. Hukukla bunu önlemeye çalışacağız. Meclis'te haysiyetli, şerefli milletvekillerinin direncini ayakta tutarak bunu önlemeye çalışıyoruz. Bunları başarabilirsek mesele yok. 3'te 1'lik bir parlamento çoğunluğuyla bunu yapmaya çalışıyoruz."

Toplumun en önemli ağırlık merkezlerinin tüm çağrılarına rağmen "duruma seyirci kalındığını" belirten Baykal, "Bunlar seyrettikleri halde biz bunu bu noktaya getirdik. Bu noktadan sonra 3 milli görüşçü devletin zirvesinde tepeden aşağıya sıralanırsa ve Türkiye'nin bağımsız kurumları onların takdirine, kadrolaşma anlayışlarına, zihniyetlerine, emanet edilirse Türkiye çok ciddi sıkıntıyla karşı karşıya kalır" dedi.



"İlk aylarda kamuoyuna rahatlamak için, böyle bir tehlike olmadığı izlenimini vermemek için bütün şirinlikler yapılacaktır, yapılmaktadır" diyen Baykal, bunlarla insanların kendilerini aldatmasının mümkün olmadığını belirterek şunları söyledi;

"Biz çok iyi biliyoruz. Bakın devlet içinde kadrolaşma ne hale geldi, güvenlik güçleri ne hale geldi? Güvenlik güçleriyle devletin başka güvenlik güçleri arasındaki ilişki ne hale geldi? Yaşadığımız cinayetler karşısında bir türlü konunun iç yüzünün ortaya konulamamasının arkasında neler yatıyor?
Birdenbire saldırılar çok rahatlıkla yapılabilir hale geldi? Bu vahim bir gidiş. Bunu durdurma lazım. Bunu durdurmak için seçime kadar gidecek olan sürede tüm Türkiye'yi bu tehlike karşısında uyarmaya çalışacağız. Tüm bunları görüyoruz. Bu vahim bir gidiş... Seçime kadar tüm Türkiye'yi uyarmaya çalışacağız. Umut ediyorum, seçimlerde tüm bunlar işlemez ise işlerse de tehlike devam ediyor. Seçimlerde yeni bir siyasi dengeyi inşa etmek istiyoruz. O siyasiyi dengeyi artık sağ-sol dengesi diye anlamak doğru değil. O siyasi dengeyle, Anayasa'ya, Cumhuriyet'e, Türkiye'nin birikimlerine sahip çıkma anlayışıyla bir araya gelen merkezin sağındaki, solundaki merkezdeki tüm insanların el ele vererek Türkiye'yi bu milli görüş despotizmine sürüklenmekten kurtarmak zorundayız."

Deniz Baykal, "Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse. AKP ile CHP'nin yeni bir uzlaşma zemini bulması mümkün mü?" sorusunu "AKP'nin böyle bir esneklik gösterme şansı olmadığını son adaylık sürecinde gördük" şeklinde yanıtladı.

Baykal, "Bu konuda, AKP yepyeni bir noktaya gelir, Arınç'ın, 'illa bizim çemberden birisi olacak' ısrarı kırılabilirse başından beri söyledik, bu konulara açık, iyi niyetle bakıyoruz. Bizim için ideali önce seçim yapılması, sonra cumhurbaşkanı seçilmesidir. İyi niyetle CHP ile görüşülmesinin bir zaman israfı olmadığını kabul ederlerse oturur elbette bakarız. Sorun yaratmak değil, Türkiye'yi doğru istikamette tutmaya çalışıyoruz" dedi.


"Anayasa Mahkemesi iptal ederse yeni bir seçim takvimi mümkün mü? Yoksa direkt seçime mi gidilir?" sorusuna da Genel Başkan Baykal şu yanıtı verdi; "Benim anlayışıma göre, Sayın Gül ve Sayın Ersönmez Yarbay istifa ederler, adaysız kalır süreç. Onun üzerine bunlar da 367'nin gerektiğini artık anlamışlardır. Daha 16 Mayıs'a kadar süre vardır. Hemen, derhal yeni bir cumhurbaşkanlığı süreci kararlaştırılır. Yeni adaylıklar talep edilir. O adaylıkların 3'te 2 mutabakatla 367'yi sağlayacak şekilde oluşmasına yapılacak temaslarla fırsat verilir. Mutabık kalınan isin aday olur. Sonra o aday etrafında belki birinci turda da seçim yapılır ve 16 Mayıs'a kadar bile yetiştirilmesi mümkün olur."

“Gözler ANAVATAN Partisi ve DYP'de. Oturuma katılıp katılmayacakları konusunda belirsizlikler var. Her iki partiyi de 'seçime katılmazsınız halk sizi affetmez' eleştirisi yöneltiliyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Baykal, "Söylediğiniz düşünce, Anavatan Partisi ve DYP'yi baskı altına almaya yönelik. AKP'lilerin geliştirdiği bir gerekçe" dedi.


"Bir siyasi parti konumunu başka siyasi partilere bakarak değil kendi doğrularına bakarak belirler" diyen Baykal, şöyle devam etti:
"Biz böyle yapıyoruz. Biz hiçbir zaman komplekse kapılmadık. Gerektiği zaman destek olduk AKP'ye... İnançlarımıza aykırı bir durum gördüğümüz zaman karşı çıktık. Bunu çok net bir şekilde götürüyoruz. Aynı şekilde Anavatan Partisi de ve DYP de AKP karşısındaki konumunu belirleyecektir. AKP'nin olup bittisine, dayatmasına; kendileriyle hiç istişare edilmemesine rağmen dayattığı adaya destek olunacak mı bütün mesele bu dur. Bu onların önümüzdeki seçimlerde AKP karşısındaki konumlarını belirleyecek. Yani burada AKP'ye teslim olup sonra da tartışmak doğru olmayacak. Ben, Sayın Ağar'ın da Mumcu'nun da iyi bir sınav vereceklerini umut ediyorum. O konuda tereddüdüm yok."