Friday, April 06, 2007

VATAN / Merkez Sağ, Merkez Sol El Ele Vereceğiz


CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, genel seçimlerde AKP dışındaki üçte iki ve sandık başına gitmemiş olanları hedeflediklerini açıkladı. Genel seçimler öncesi merkez sağ ve sola çağrıda bulunan Baykal, “Geçmiş siyasi ayrışmaları aşacağız” dedi. Baykal’ın genel seçimlere ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
* Erdoğan Köşk’e çıkabilir ya da AKP’nin başında kalabilir. Siyaseten hangisi sizin lehinize?
Bizim bir Türkiye yorumumuz var. Bugünkü iktidarın beş yıllık manzarası var. Ona göre bir seçim planlaması yapıyoruz. AKP’nin başında Tayyip Bey olmuş, bir başkası olmuş, bizim için fark etmez. Bir tercihimiz söz konusu değil. AKP’nin başında Tayyip Bey’in olması bizim için daha da uygundur. Çünkü tezleri netleşmiştir. Onun uygulaması bellidir. Bizim neye niçin itiraz ettiğimiz ortadadır. Kamuoyu daha net tercih yapabilir.
SLOGANLAR BELLİ
* İktidar projeniz için slogan belirlediniz mi?

“Halkı ezdirmeyeceğiz”, “Ülkeyi soydurtmayacağız”, “Devleti böldürmeyeceğiz.” Kısa, telegrafik programımız bu. Bunlar ortaya koyduğumuz programların, stratejilerin içlerini dolduran sloganlar. Bu üç nokta halkımızın, seçmenimizin en hassas noktalarıdır. Bu konularda çok ciddi, kararlı, heyecanlıyız ve çok hazırlıklıyız.
AYRIŞMALARI AŞACAĞIZ
* Peki bunları nasıl yapacaksınız?

Geçmiş siyasi ayrışmaları aşarak yapacağız. Merkez sağdı, soldu, demokrattı, liberaldi, muhafazakardı ayrışmalarının tuzağına düşmeden bu programı doğal olarak içine sindirdiğini bildiğimiz merkezin sağındaki solundaki bütün toplum kesimlerini bir araya getirerek, onlarla el ele vererek, onları göreve çağırarak, onlarla işbirliği içine girerek yapacağız. Yani “oy verin bize yapalım”, “ödünç oy verin yapalım” diye bir şey yok. Hepimiz elimizi taşın altına sokacağız. Yani merkez sağ, merkez sol, el ele vereceğiz, başka çare yok. Ancak böyle bir beraberlikle Türkiye’nin şu andaki çok önemli olduğuna inandığımız sorunları aşılabilir. Büyük bir ulusal projeye ihtiyaç var. Bunun farkındayım, bilincindeyim. Şimdi bu önemli, tarihi bir seçim. Bunu görüyoruz, özel ilgi ve duyarlılık içindeyiz. Bunun daha da gelişeceğine güveniyorum. Bu duygular içinde “el ele verelim ve Türkiye’yi sahiplenelim” diyorum. Ben dar bir siyasi program etrafında, gelin bize teslim olun demiyorum. Bu anlaşıldı ve görüldü. Ben bunun önemli yansımasını alıyorum.
* Seçime giderken siyasi tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Benim gördüğüm tablo şu. İktidarın artık ayağı yerde. Yüzde 34’le geldi, yerel seçimlerde yüzde 44 gibi bir nispet aldı. Şimdi yavaş yavaş herkes gerçeği görmeye başladı, şimdi bu tekrar yüzde 30’ların altına doğru, üçte birin altına doğru gidiyor.
TOPARLANMA CHP’DE OLACAK
* Bu anlattıklarınız çerçevesinde, toparlanma birleşme nerede olacak?

Manzara şudur, AKP’nin dışında CHP çok net bir şekilde bir ağırlık merkezi olarak, muhalefetin temel ağırlık merkezi olarak görülüyor. Onun dışında yeralan siyasi hareketlerin, tamamına yakını baraj altı gözüküyor. Sandık başına gitmekte tereddüt eden yüzde 25-30 bir ağırlık var. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde şekillenecektir. Bu tablonun hükümete yönelmesi söz konusu değildir; “ya ne yapacağız kardeşim” sorusunu soranlar, zihni netleşmemiş olanlardır. Şimdi onların zihni netleşecek. “Böyle bir buluşmanın, böyle bir toparlanmanın gerçekleşeceği merkezin neresi olacağı” sorusu önemlidir. Bu tartışma götürmez bir şekilde CHP’dir. Topluma biz bunu anlatıyoruz. Hiç birimizde lider olarak ya da parti olarak bir transfer yetkisi yok. Kimsenin oyu için “şuraya transfer ettim” gibi bir şey yok. Yapay, eski usul olayların anlamı kalmamıştır. O kimliklerle, o tekliflerle olayların ne olacağı bellidir. Zaman içinde bu yaşanıyor, görülüyor.
* Bazı anketlerde CHP şu anda baraj altı gözüküyor.
Bütün bu anlattıklarım sağlanırsa, baraj altı olmaz. O zaman o tablo da değişir. O toparlanma belli bir ölçüde ortaya çıktığı zaman çok büyük ufuk açar. Bu seçimi belirleyecek olan dağılma mı olacak, toparlanma mı olacak? Ben toparlanma olacak diyorum. İşin dinamiği, gidiş o. O üçte iki potansiyel bir yerlerde toparlanacak. Bu işin özü ve anahtarıdır. Gelinen noktada, ben seçmene kesin güveniyorum. Seçmen bu seçimin önemini de görecek bütün bu değerlendirmeleri de anlamaya paylaşmaya hazır olarak, böyle bir yaklaşımı değerlendirmeye açık duracaktır. Seçmenin böyle bir arayış, bekleyiş ve özlem içinde olduğunu görüyorum. Seçmenin, kendisine makul, toparlanabilir ciddi bir seçeneğin sunulmasını beklediğini biliyoruz. Seçmen bunu ararken de CHP’ye özel bir ilgiyle, özel bir dikkatle baktığını ve bizim bir takım şeyleri ortaya koymamız halinde de bunu başarmamızın mümkün olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki seçime yönelik anlayışımız budur.
* Merkez sol da bunların içinde mi?
Tabii onlar da bir parçası. Onu biz büyük ölçüde şu ana kadar getirdiğimiz süreçte bir noktaya getirdik. Onu şimdi ilerletip, sandık başına gitmemiş olanları da almamız lazım. Bunları biliyorum. Oraya yönelik de duyarlılığımız var. Oradaki problem kadro problemidir. Seçmen problemi değildir. Orada kim ne olacak problemi var.
KOALİSYON SIKINTISI OLMAZ
* Seçim öncesinde Avrupa’da olduğu gibi iki parti birbirine yakın olduğunu belirtip, “biz anlaştık” diye çıksa seçmenin karşısına. Böyle bir yaklaşım olamaz mı?

Buradaki mesele şu. Seçimlerde, her parti doğal olarak “tek başına iktidara geleceğim” diye çalışacak. Hiçbir parti kendi beklenti seviyesini indirmek istemez. Buna rıza göstererek yürümek istemez. Ama seçimin ateşi içinde de partiler ilgili değerlendirmelerini, algılarını ortaya koyar ve bakarlar. Tablo şöyle gözüküyor: Bir defa iktidar karşısındaki tavrının netleşmesi lazım. İktidar karşısındaki tavrı tam netleşmiş değildir. AKP dışındaki her partinin kendi arasında bir işbirliği yapacağına tam bir güven içinde olmak keşke mümkün olsa. Ama koalisyon kurmakta Türkiye’nin bir sıkıntısı olmaz.
* Koalisyona sıcak bakılmıyor ama...
Şu gözüktü: Tek parti istikrar anlamına gelmiyor. Çok ciddi bir istikrarsızlık birikimi oldu, fay hattında. Türkiye’de tek parti döneminde bir gevşeme, ferahlama değil tam tersi oldu. Türkiye yorgun düştü.
Bizim en önemli projelerimizden birisi, bundan sonra Türkiye’de bir barış ve kardeşlik dönemini açabilmek. Dayanışmaya ve birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. Gerginliklerin, husumetlerin, kamplaşmaların aşılmasına ihtiyaç var. Bunu sağlamak zorundayız. Ben bunu şöyle simgeliyorum. Kışlayı, okulu, camiyi, karakolu ve mahalle kahvesini birbiriyle kaynaşık, bütünleşik, el ele vermiş, birbiriyle uyumlu, birbirine sahip çıkar hale getirmemiz lazım. Toplumun elbette kendi iç tartışmaları, gerginlikleri olacaktır. Ama bunun çözülme, dağılma noktasına gelmemesini sağlamak ülkeyi yönetenlerin görevidir. Buna çok özen göstermek lazım. Cemaatleşme olayını da, devletin kurumlarını da bir çatışma tablosunun dışına çıkarmak zorundayız. Bunun yollarını bulmak zorundayız. Türkiye’nin bir iç barış dönemine ihtiyacı var.
‘EKONOMİ POLİTİKALARI GÖZDEN GEÇİRİLMELİ’Baykal, dün, 31. İktisatçılar Haftası dolayısıyla Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen “Dünya Ekonomisi ve Türkiye’ye Yansımaları” konulu toplantının açılışında konuştu. Baykal, yaptığı konuşmada Türkiye’de son yıllarda uygulanan ekonomi politikalarının yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğunu belirterek, “Bunu sadece biz değil, bağımsız iktisatçılar değil, bu politikalara bel bağlayan özel sektör temsilcileri de söylüyor” dedi.
CHP’nin iktidar vaadleri
EKONOMİ:
Türkiye 10 yıldır ağır istikrar programı uyguluyor, Türkiye çözülüyor. 1 milyon 300 bin kişi tarımdan koptu, iç ve dış borçlar artıyor. İzlenen politika işsizlik üreten politika haline gelmiş. Reel faiz dünyanın en yüksek reel faiz oranına yükselmiş. Enflasyon yüzde 10’larda tıkanmış. Yüzde 30 civarında gerçeküstü kur uygulaması var. Kur düşürülmeden enflasyonu düşürmek mümkün değil. Türkiye seçime girerken, mutlaka yeni bir ekonomi politikası arayışına girecektir. bir sanayi yapısına geçmelidir.
SANAYİLEŞME POLİTİKASI: CHP, Türkiye, özel sektör öncülüğünde daha çok üretsin, daha çok ihracat yapsın istiyor. Bugün dünyanın her yerine televizyon satıyoruz. Ama bunun yüzde 75’inin yine ithalata dayandığını görüyoruz, bu oranın yüzde 50’nin altına düşmesini istiyoruz. Montaj ağırlıklı değil, üretim ağırlıklı olsun istiyoruz. CHP’nin ekonomi anlayışı, devleti, sosyal devlet ilkesinin uygulanmasıyla görevli sayan bir anlayıştır.
EĞİTİM REFORMU: Türkiye önce üniversite reformuyla birlikte düşünerek ortaöğrenim reformu yapacak. Kabaca söylüyorum, orta eğitimdeki öğrencisinin üçte ikisini daha orta öğrenimdeyken, iş ve meslek yaşamına, üçte birini akademik eğitime doğru yönlendireceğiz; öyle bir anlık sınavlarla değil, çokyönlü mekanizmalar işleterek.
Sıfır açlık projesi
* Yoksullukla mücadele programınızın ayrıntılarında neler var?

Türkiye ciddi yoksulluk ve açlıkla karşı karşıyadır. İzlenen ekonomi politikaları sonucu geleneksel kırsal yapı ortadan kalkmış ve ciddi bir sosyal sorun ortaya çıkmıştır. İşte bu tabloyu gören siyasetçiler de kömür dağıtıyor. Yoksul yaratıyorsun, sonra da o yoksullara sadaka vermeye çalışıyorsun. Türkiye’de yoksulluk üretmeyen, istihdam üreten bir politikayı götürürken, var olan yoksulluğu da dikkate alarak onların sorunlarına yeni bir yaklaşım getiren yoksullukla mücadele programını da koymamız lazım.
* “Sıfır açlık” söyleminiz yoksullukla mücadelenin bir ayağı mı?
Evet sıfır açlık onun bir ayağı. Türkiye’de 900 bin gıda yoksulu var. Buna duyarsız kalmak mümkün değil. Eskiden bu popülizm diye anlaşılıyordu. Bu reel bir sosyal sorun, mutlaka çare bulunması lazım.Türkiye’nin yoksulluk tablosu karşısında sorumlu, insanlara saygı gösteren, sadaka kültürünün bir parçası haline dönüştürmeyi kesinlikle aklından geçirmeyen, onları rahatlatmaya yönelik bir programı koymak zorundadır. İnsanları motive edip, üretime çekecek politikalar üretmemiz lazım. Aile, referans noktasıdır. Aileyi çocuktan yakalayabiliriz. Çocuğun eğitim masraflarından.
* Buna “vatandaşlık yardımı” diyebilir miyiz?
Bir sürü şey var. Aile yardımı diyebileceğimiz bir hukuki anlayış var, o konuda bizim bayağı ileri bir hazırlığımız da var. O olabilir. Başka bir takım eğitim, çocuk, kadından yola çıkarak yapılacak başka şeyler var. Bunları netleştirmedik daha. Meseleyi, şu kadar para vereceğiz noktasına indirgemek doğru olmaz.
* Bu projelerin finansmanı nasıl sağlanır?
Biz, “Yüzde 6. 5 faiz dışı fazla verip borçları azaltacağız” diyorduk. Azalmadı. Kaynaklardan biri, faiz dışı fazlayı düşürmektir. Başka bir kaynak ise özelleştirme gelirlerinin buraya harcanmasıdır. Biz özelleştirme gelirlerini çarçur ettik, değiştirmek zorundayız. Bir diğeri, merkezi hükümet ve belediye kaynaklarıdır, bir kısmı da gene belediyelerin havuzlarından aktarılan kaynaklardır. Bunu çok net, saydam, dürüst bir model içine oturturmak lazımdır. Kimin hakkı nedir? Kime ne vermek lazımdır? Başbakan topluyor parti örgütünü, “aman gidin siz bizzat onu oraya verin” diyor. Dağıttığı ne? Babasının malı mı? Kendi cebinden mi? Bunun oturtulması lazım. Türk siyasetinin yozlaşma konularından bir de budur. Türkiye’nin kendi içindeki yoksulluk problemini şahsi sorumluluk duygularıyla, insanların onurunu koruyarak, hak adene vererek, partizanca duyguların dışında çözebiliriz. Mesela muhtarlıklar önümüzdeki dönemde Türkiye için büyük önem taşıyor. Bizim yeni yaklaşımımızın unsurlarından biri de bu.
* Dünya Bankası desteği de olabir mi?
Elbette. Bakın, tarımda doğrudan gelir desteği tamamen Dünya Bankası projesidir.
Haber: Hale GÖNÜLTAŞ