Saturday, March 24, 2007

Genel Başkan Baykal; “Sayın Öcalan’ Demiş Bir İnsan, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Olur mu? Sancak Onun Önünde Eğilir mi?”


-“Kelle demiş şehitlere. En büyük iftiharımız bizim. 70 milyon adına en büyük fedakarlığı yapmışlar, canlarını vermişler, derin bir şükran duygusu, saygı duygusu içinde olmamız lazım. Tüylerimizin diken diken olması lazım. Şehit sözünün hepimizi ciddi şekilde etkilemesi lazım. Kelle diyor, kelle aldı diyor”

-Başbakan Cumhurbaşkanı Olmaz, olmayacak, olmayacağını kendi görecektir. Başkomutan olacak, Türk bayrağı onun önünde eğilecek. Yargıyı bunun eline vereceğiz Anayasa Mahkemesini tayin etme yetkisini, üniversitelere rektör atayacak organı belirleme yetkisini, üniversite yönetimlerini, gençliğimizi emanet edeceğiz. Yargıyı, hak, adalet duygumuzu emanet edeceğiz bunun oluşturacağı kadrolara. Böyle bir şey olmaz, mümkün değil.”

-“Sen kelle diyeceksin şehide, öbürüne sayın diyeceksin, Hikmet Yar’ın önünde diz çökeceksin. Yasin El Kadı’ya Ben kefiliyim diyeceksin. Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu Türkiye’de? Olmaz, olmayacağını görür herkes.”

-“Aday olursa seçilme riski vardır. Aday olursa seçilir. O nedenle aday olmaz. Aday olmayacaktır”

-Aday yok demek, aday benim demektir. Aday söylenmediği zaman aday Başbakandır. Çünkü söylenmesine gerek yok, artık belli. Ama aday ismi çıkmaya başladığı anda, artık Başbakanın dışında bir arayış başladı demektir”

“Başbakan ‘Dağıtırım ben burayı’ diyen bir külhanbey gibi. Milletten özür dileyeceğine hakaret ediyor”

-“Barzani karşısında dut yemiş bülbül gibi. Talabani karşısında sesi soluğu çıkmıyor. Apo’ya sayın diyor, ‘50 yıl sonra bile üye olamazsınız’ diyen Merkel’e ağzını açıp cevap veremiyor, bize hakaret ediyor”

-“İstanbul Kartal’da işi 12 trilyona alıyor 6 trilyona devrediyor. Kim bu? MVM. MVM ne? Bu vakfın bir üyesi. O vakıf ne? Başbakanın, İçişleri Bakanının, diğer bakanların, diğer kişilerin o kadronun içinde bulunduğu bir vakıf.”

-“Yargı ağırbaşlı bir kurumdur. Yargı çok konuşmak istemez, siyasete girmek istemez, kendi hakkını talep ederken de mahcuptur bunu anlayışla karşılamak lazım. Benim içimden de bir tepki gösterilsin demek geçer ama, anlamaya çalışıyorum yargıyı da”

-Başbakan sen iktidar olamadın diyor. Doğru. Peki, Sen iktidar oldun da ne oldu? Türkiye’nin borçlarını 150 milyar dolar arttırdın.Türkiye’nin sokaklarında yaşanamaz hale gelindi. İstanbul’da son 2,5 ay içinde 11 otobüs yakıldı. Türkiye sıfır terörle size teslim edildi, terör Türkiye’nin en ciddi sorunu haline geldi. Havuzlar kuruldu, göz göre göre yolsuzluklar yapılıyor”



Genel Başkan Baykal’ın CNN TÜRK’e açıklamalarının tamamına www.chp.org.tr’den ulaşılabilir. Ayrıca gazetecilere e-posta olarak gönderildi.


Yavuz OĞHAN- Ankara’dan karşınızdayız. Yerimiz Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi. Herhalde yerimizi söyledikten sonra konuşacağımız konuyu tahmin etmek zor olmayacak. Ankara çünkü son dönemde artık Cumhurbaşkanlığı seçiminden başka bir şeyi konuşmuyor, tartışmıyor diyebiliriz. Çünkü muhalefetle iktidar arasındaki diyalogda bu konuda netleşiyor, sertleşiyor, eleştiriler, karşılıklı suçlamalar var. Cumhuriyet Halk Partisinde de CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal’a biz konuk olduk aslında. Sizde bizim yayınımıza konuk oldunuz.


Deniz BAYKAL- Hoşgeldiniz.

Yavuz OĞHAN- Çok teşekkür ederiz. Üslup sertleşiyor 25 gün kaldı Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başlamasına. Ana muhalefet partisiyle iktidar partisi arasında çok sert suçlamalar hatta var. Ne diyorsunuz bu tansiyon nereye kadar yükselir?


Deniz BAYKAL- Siyasi hayatın içinde doğal olarak tartışmalar var, gergin tartışmalar var. Bunları doğal karşılamak lazım. Tabi üslup bozulması işi ayrı. Biz önemli şeyler söylediğimizi düşünüyoruz. Söylediklerimizi belgeyle ortaya koyuyoruz. Böyle bir değerlendirmeye muhatap olmak tabi çok acıdır bunu anlıyorum. Ama bizim görevimiz muhalefet partisi olarak belgelere dayanan, önemli yanlışlıkları ortaya koymaktır. Bu yanlışlıklar karşısında Sayın Başbakan cevap vereceğine hakaret etmeyi tercih ediyor.


Yavuz OĞHAN- En önemli tartışmada Sayın Abdullah Öcalan’a Sayın ifadesinin kullanılıp kullanılmadığı meselesiyle ilgili. Siz bu iddiayı dile getirdiniz. Dünde Sayın Başbakan konuşmasında dedi ki, bizim teröristle, terörle mesafemiz bellidir, herkes bunu bilir dedi.


Deniz BAYKAL- Bunlar tabi bunun cevabı değil. Ortada somut bir iddia var. Başbakanın Türkiye’yi 15 yıl çok acı bir iç mücadeleye sürüklemiş olan ve 30 bin kişinin kanları elinde bir leke olarak duran kişiye Sayın dediği ortaya çıktı. Bizde sorduk dedin mi, demedin mi diye. Dedim, ya da demedim demiyor Sayın Başbakan hakaret ediyor. Buna verdiği cevapların hiçbir geçerliliği yoktur. Ne kendisinin, ne yardımcılarının. Hele Dışişleri Bakanına böyle bir şey yok demiş olmasını hiç yakıştıramadım. Çünkü diplomatlık gerçekleri ifade etmeme mesleği olarak anlaşılmamalıdır. Hele millete karşı hiçbirimiz yalan söyleyemeyiz. Ortada böyle bir iddia var. Canım önemli değil ne olmuş falan demek mümkün değil. Bu milleti çok yakından ilgilendiren bir olay.


Yavuz OĞHAN- Siz dinlediniz mi bu sesi?


Deniz BAYKAL- Evet. İsteyen varsa size de dinletebiliriz. Yani burada bu sesler.


Yavuz OĞHAN- Geneli kaç dakikalık bir kayıt. Geneline baktığınız zaman böyle bir ifade çok rahatsız bir noktada.


Deniz BAYKAL- Gayet tabi canım çok açık. Yani buradaki mesele şu; siz bir kere de değil, iki kere söylemişsiniz. Yani bir dil sürçmesi değil. Olabilir çok kibar bir insandır, ağzından bal akıyordur, herkese sayın sayın diyordur rahmetli Ecevit gibi. Bunun en güzel örneği bildiğiniz gibi Sayın Bülent Ecevit’ti, rahmetli Bülent Ecevit’ti. Yani öyle birisi olursunda, yanlışlıkla bir dil alışkanlığıyla demiş olursun. Bir kere dersin düzeltirsin. Böyle bir şey yok. Arada zaman farkıyla iki kere tekrar aynı ifadeyi kullanıyor. Bu tabi hiçbir şekilde geçiştirilecek bir olay değildir. Başbakana sorduğunuz zaman canım eski defterleri karıştırıyorlar diyorlar. Bunun 2000 yılında olmasıyla 2007 yılında olması arasında bir fark yoktur. 2000 yılında da Öcalan aynı Öcalan’dı.

Yavuz OĞHAN- Terörist, terörist başı gibi başka ifadeler var mı konuşmada? Dinlediğiniz için soruyorum.


Deniz BAYKAL- Hayır, hayır. Öyle bir şey duymadık. Sadece iki defa sayın diye bahsediliyor.


Şimdi bu tabi insanı çok rencide ediyor, milleti çok rahatsız ediyor. Hepimizi rahatsız ediyor, haklı olarak rahatsız ediyor. Niye rahatsız ediyor? Canım kim olduğu belli, kimliği belli. Ona sayın demek onunla kendini tarif etmek anlamına gelir aslında. Yani bize saldırıyor. Ama sen sayın dediğin zaman onunla kendini aynı tarifin içine yerleştiriyorsun demektir. İnsanlar birbirlerine niye Sayın der? Çünkü herkes benim kadar saygıdeğerdir diye. Şimdi ona bu şekilde yaklaşırsan böyle bir şey olabilir mi? Bu 7 yıl önce oluyor. 7 yıl önce olmuş, 5 yıl önce olmuş. Olduğu zamanda aynı vaziyetti, şimdi aynı vaziyet. Niye şimdi çıkıyor? Cumhurbaşkanlığı seçimi. Valla hiç bilmem. Şimdi çıktı biz yeni gördük. Biz yeni gördük bunu, gördük ve tepkimizi gösterdik.


Yavuz OĞHAN- Nasıl ulaştı size?


Deniz BAYKAL- Ortada, bütün basında var canım. Basında var, sizlerden geldi. Sizin arkadaşlardan geldi. Bu tabi böyle geçiştirilecek, yok sayılacak bir olay değil. İnsan şunu sorma gereğini duyuyor. Hangi anlayışla, hangi zihniyetle bunu demeye içini yatırabilir bir insan. Yani nasıl içi acımaz sayın derken oraya. Çünkü o 30 bin kişinin kanı üzerinde o insanın. Ona sayın demek, hangi duygudan yoksunluktur, hangi anlayıştır ve bunun yol açacağı tepki nedir? Bunun hesabını insanın yüreğinde hissetmesi lazım. Ortaya çıktıktan sonra açıkça çıkıp cesur bir insan olarak, söyledim yanlış yapmışım, özür dilerim, bir dil sürçmesi, bilinçsizde oldu falan özür dilerim demesi lazım. Özür dilemek zorunda. Bir şey söylemiyor. Bunu yok kabul edeceğiz, efendim geçmiş olaylarmış. Geçmişinde hesabını soracağız. Sen üç yıl önce bir cinayet işlemiş olsan şimdi ortaya çıksa işlediğin cinayet bunun hesabını senden sormayacak mıyız? Bu değerlendirilmeyecek mi? Bu çok doğal bir şey. Şimdi gördü millet. 70 milyon şimdi fark etti ve şimdi rencide oldu, şimdi kırıldı, bu tepkiyi gösteriyor. Buna karşı sergilenen tavır maalesef cevap vermek değil, özür dilemek değil, izah etmek değil tam tersine bunu savsaklayıp karşı tarafa hakaret etmek, saldırmak şeklinde ortaya çıkıyor.


Yavuz OĞHAN- Seçim istismarı gibi bir değerlendirme vardı Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül.


Deniz BAYKAL- Bu söylenmiş bir laf Yavuzcum. Yani söylenen bir laf ortada. Bunu söyleyenin kim olduğu ortada. Onun için söylüyor, bunun için söylüyor. Canım herkes her şeyi söyler. Sen söyledin mi, söylemedin mi ona cevap ver. Çok açık. Söyledim ama şöyle söyledim. Bunu söylemiyor, kaçıyor, hakaret ediyor, işi sislendirmeye çalışıyor, ortalığı birbirine katıyor. Dağıtırım ben burayı diyen bir külhanbey gibi. Öyle bir şey olur mu? Sen cevabını ver bunun. Bunun cevabını vermekten kaçamaz Sayın Başbakan. Bunun cevabını vermek zorundadır. Söyledin mi, söylemedin mi? Bak kaset burada. Bu kasette burada. Bunu Dışişleri Bakanı inkar ediyor, başkaları inkar ediyor.


Yavuz OĞHAN- Gönderdiniz mi kaseti?


Deniz BAYKAL- Grup Başkanvekilide kasetler delil sayılmaz diyor. Biz mahkemeye seni vermedik. Verenler var, mahkeme onu takdir eder. Ama ben delil sayılsa da, sayılmasa da sen söyledin mi, söylemedin mi kardeşim? Bu onun Türk milletinden özür dilemesini gerektiren bir durumdur. Tabi burada sıkıntı birde şuradan geliyor. Başbakanın bu konularda gevşek bir tutumu olduğunu biliyoruz. Yani çok açık, çok net bir olay. Maalesef birbiri ardından milleti çok rahatsız eden bu istikamette benzer yanlışlıklar yaptı. Ne yaptı mesela? Bir süre önce terörle mücadele yasasının 6. maddesine Apo’nun tahliyesini gizlice sağlayacak bir maddeyi koydu. Bunu biz yakaladık, Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Üzerine yürüdük, hık mık dediler çıkarıverdiler maddeyi. Çünkü o orada kaldığı zaman bu böyle işleyecekti. Şimdi bu görülüyor. Apo karşısında bir milletin tavrını paylaşamadığını görüyoruz Başbakanın. Milletin tavrından farklı bir tavrı var. Yani söylemi buna çok elverişli bir söylem. Alt kimlik, üst kimlik dedi. Orada toplantılar yaptı, bunlara olumlu sıcak mesajlar gönderdi. Onların sırtını sıvazlamaya çalıştı, ilişkiler kurdu. Yani böyle bir ilişki düzeninin içinden geçiyor. Ve şuanda Türkiye’ye en ağır haksızlıkları bunlar yaptığı zaman ağzını açmıyor, cevap vermiyor ama biz özür dile dediğimiz zaman bize hakaret ediyor. Barzani karşısında dut yemiş Bülbül gibi. Talabani karşısında sesi soluğu çıkmıyor. Apo’ya sayın diyor, bize hakaret ediyor. Böyle bir şey olur mu? Merkel’e ağzını açıp cevap veremiyor. Almanya’nın Dışişleri Bakanı,50 yıl sonra bile tam üyelik yok diyor, ona cevap veremiyor. Bize dışişleri bakanı bu doğru değildir diyor. Böyle siyaset olur mu? Siyaset doğruluk temelinde olacaktır.


Bakın bunu söyledik bize çok kızdı, söylemedik laf bırakmadı. Ne diyor benim hakkımda? Eski defterleri karıştırıyor diyor ya, eski defter falan değil bu söylenmiş bir laf. Efendim sen de diyor aynı parlamento HEP’lilerle aynı parlamentonun içinde bulundun işte belge diyor. Belge dediği ne? Meclis albümü. Meclis albümünde işte 550 kişiden birisi olarak bende bulunmuşum, başkaları da bulunmuş. Yani bunun bizimle ne alakası var. Biz bu konuda çok açık, çok net, çok tutarlı bir çizgiyi götürüyoruz. Ben ta bütün siyasi hayatım boyunca fevkalade duyarlı olmuşumdur bu konularda ve bu HEP’le SHP’nin işbirliğini daima karşı çıktım, eleştirdim, benimsemedim. O işbirliğini yaptıktan hemen sonra partiden ayrıldım. SHP’den ayrıldım Cumhuriyet Halk Partisini kurdum. 1992 yılında Cumhuriyet Halk Partisi kuruldu. 1991’de seçim yapıldı onlar geldi biz Cumhuriyet Halk Partisini kurduk ve ayrıldık. O zamandan buyana Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki çizgisi ortadadır. Daha önceki siyasi dönemde benim çizgim ortadadır. Hiçbir zaman Türkiye’yi bölmeye yönelik hareketlerin kesinlikle bu süreçte daima karşısında yer almışımdır.


Yavuz OĞHAN- Bu süreçte eski biraz daha çok tartışılacak gibi görünüyor. Sizde herhalde Sayın Öcalan ifadesinin izah edilmesi için uğraşacaksınız.


Deniz BAYKAL- Tabi, tabi.


Yavuz OĞHAN- Dün yine Başbakanın açıklaması sırasında bir ifade dikkat çekiciydi, bir belge gösterdi Erol Çakır’ın hazırladığı belge, örtülü ödeneğin başındaki isimle ilgili olarak. Bu belgeyi nereden buldu CHP. Gizli belge bu nasıl buldu diye sordular. Nereden buldunuz?

Deniz BAYKAL- Herkesin elinde. Başbakan soracak soru arıyorsa sorması gereken soru.


Yavuz OĞHAN- Savcıları da göreve davet etti çünkü.


Deniz BAYKAL- Evet. Etsin, incelesinler, araştırsınlar. Yani bu ortada dolaşıyor bu belgeler. Ortada hazırlanmış olan raporlar var. O raporların içinde. O raporlar ortalıkta. Yani bu artık belgenin aslını inkar edemiyor bu niye ortaya çıktı diye şikayet ediyor başbakan. Başbakana bu yakışır mı?


Yavuz OĞHAN- Dedikodu dedi zaten.


Deniz BAYKAL- Dedikodu olur mu işte belge burada. İstanbul Valiliğinin zamanın İstanbul Belediye Başkanı hakkında havuz kurduğuna ilişkin tespiti, iddiası. Bu iddia ne oluyor sonra? Mülkiye müfettişleri tarafından inceleniyor. Hesap uzmanları tarafından inceleniyor. Hesap uzmanları evet burada vergi yolsuzluğu yapılmıştır diyor. Mülkiye müfettişleri bu ciddi iddiadır diyor. Dava açılmalıdır diyor. Belediye başkanlarının koruması var biliyorsunuz. Hemen dava açılamıyor. Dava açılabilmesi için süreç başlıyor. İş Danıştay’a kadar gidiyor. Danıştay’ın kararı var. Danıştay evet dava açılmalıdır diyor. Dava açılıyor, ondan sonra DGM’ye mi gidecek, ağır cezaya mı gidecek o çalkantı içinde DSP’nin af yasası çıkıyor DSP affı ve o af yasasının imkanı ve o arada da iktidar değişikliği oluyor. Bunlar iktidara geliyor. İktidarın olanakları kullanılıyor. Gerekli perdeleme, kaydırma, dağıtma operasyonları maalesef yargımız iktidarlara bu bakımdan karşı bir takibatı götürecek noktaya gelebilmiş değildir. Üzüntüyle bunu tespit ediyorum. Çünkü elinde çok ciddi yetkiler vardır bakanlığın. Bu yetkiler acımasızca kullanılıyor. Hala kapanmamıştır Başbakanın dosyası ama yanındakileri kurtarmaya yönelik süreç işletilmiştir. Ortada raporlar var, ortada ciddi iddialar var ve ilk kez bir resmi belgeye İstanbul belediyesinin havuz kurduğu kayda geçiyor. Bu havuzda paralar toplanıyor. Bu havuz siyasi amaçla kullanılacak herkes biliyor ifadeler var. Çeşitli kişilerin ifadeleri var.


Şimdi bakınız bu havuz nasıl işliyor? Şimdi şuanda da var.


Yavuz OĞHAN- Şuanda nerede? Ankara’da, İstanbul’da.


Deniz BAYKAL- İstanbul’da. Bakın çok açık size söylüyorum. Kartal’dan bir boru döşeme işi ihale edildi bir süre önce. O meşhur MVM diye bir vakıf var.


Yavuz OĞHAN- Rogar skandalı.


Deniz BAYKAL- Evet rogar skandalına adı karışan. Yani bunlar Başbakanında içinde bulunduğu, diğer bakanlarında, İçişleri Bakanının da içinde bulunduğu bir kadronun kurduğu bir vakıf. O vakfın içinden birisi gidiyor İstanbul belediyesinden her türlü ihaleyi rahatlıkla alıyor. En büyük ihaleleri alıyor. Şimdi bir tanesini söylüyorum size. Bu Kartal’daki o boru, çekme boru döşenmesiyle ilgili ihaleyi alıyor 12 trilyona. Ama bunu yapacak makine parkı yok, uzmanlığı yok, buna göre kadrosu yok. Ama almış ihaleyi.


Yavuz OĞHAN- MVM şirketi, aynı şirket.


Deniz BAYKAL- Evet alıyor, başka bir şirkete Türkiye’nin bu konuda en iddialı şirketine, uluslararası boru döşemeciliğinde kendisini kabul ettirmiş bir önemli şirkete 6 trilyona devrediyor. 12 trilyona alıyor 6 trilyona devrediyor. Kim bu? MVM. MVM ne? Bu vakfın bir üyesi. O vakıf ne? Başbakanın, İçişleri Bakanının, diğer bakanların, diğer kişilerin o kadronun içinde bulunduğu bir vakıf. O vakfın içinden bir kişi hiç uzmanı olmadığı bir alanda 12 trilyonluk işi alıyor, uzman şirkete 6 trilyona emanet ediyor.


Şimdi başka neler yapılıyor? Türkiye’nin önemli ihaleleri var, çok büyük, ciddi ihaleler. Bu ihaleye birisi giriyor bir şirket. O işi yapacak olan şirket. O konuda uzmanlaşmış, yaptığı işler var. İşi alma noktasına geldiği zaman ona diyorlar ki, sen bir konsorsiyum kur, sen yalnız başına bu işi götüremezsin senin yanına şu şirketi de verelim, şu kişileri de verelim onlarla beraber çalış. Peki diyor mecburen ve o bütün işin diyelim %20’sini, 25’ini talep ediyor. Bu karşılıklı kabul ediliyor. Yaptığı hiçbir şey yok. İşi yapan öbür firmadır ama o %20 – 25 havuza gidecek olan kaynağı akıtıyor.


Yavuz OĞHAN- Kartal’la ilgili mesela suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musunuz?


Deniz BAYKAL- Ortada, yani bunu bir gerçek olarak söylüyorum kamuoyuna. Bu hiçbir ne cevabı verilebiliyor ne bir şey oluyor. Bizim ne söylüyorsak belgeli, ne söylüyorsak ciddi. Şimdi bunu takip etmesi gereken duyuyor işte, savcılar duyuyor, başkaları duyuyor, hükümet duyuyor, kim soruşturacak, kime karşı soruşturacak, neyle soruşturacak? Görmüyor musun daha Yargıtay belki birazdan konuşma imkanını buluruz. Yargıtay’a üye seçemiyor, Danıştay’a üye seçemiyor. Yargı sistemi mefluç, tıkanmış.


Yavuz OĞHAN- Şimdi yeri gelmişken konuşalım. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun bir seçim sıkıntısı var. Bu biraz siyasi yönünün ağırlık kazandığını gösteriyor mu sistemin?


Deniz BAYKAL- Çok açık, hiç tereddüt götürmez. Bakınız Türkiye’de yargı o kadar yüklü ki çalışamaz halde. Dünyanın en çok dosyasıyla uğraşmak durumunda kalan Yargıtay’ı bizim Yargıtay. Hakimlerimizin gecesi gündüzü yok. Pazarı tatili yok ve her birisi muazzam, insan üstü bir çabayla dosyaları görmeye, adalete hizmet etmeye çalışıyorlar. Bütün bunlara rağmen daha yeni ilan edildi 2006 yılı sonunda binin üzerinde dosya zaman aşımından dolayı değerlendirilemeden kapandı. Yani adalet verilemedi. Şimdi Yargıtay’da 24 tane, 23 tane boşluk var. 23 tane hakime ihtiyaç var ve yasaya göre 20 gün içinde bir boşluk olduğu zaman seçim zorunlu. Ne 20 günü Ağustos dan buyana bu kadar zaman geçti hala hiçbir şey yapılmadı. Niye yapılmıyor? Çünkü bunu seçecek olan bir organ var Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. Bu kurul siyasi talimatla seçim yapmayı reddediyor. Eline liste veriliyor. Deniliyor ki, şunları şunları yap, kontenjan ver. Sen istediğin birkaç kişiyi seç, benimde bak talimat var bizim şu şunu istiyor, bu bunu istiyor bunu koyacaksın. Bunlar diyor ki, ne münasebet ortada bakarız dosyalara kim hak ediyorsa onları seçeriz. Hayır seçemezsin. Şimdi seçtirilmiyor. Siyasi taahkum altına alma çabası içinde maalesef seçim yaptırılmadı, hala yaptırılmadı, bakan dışarıda. Türkiye’de dayanamadı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu toplandı, iki haftadır toplanıyor ve tutanak tutuyor seçim yapamıyoruz diye. Bu suç, anayasa suçu. Anayasa seçimi öngörüyor ve o yapılmıyor. Bu Yargıtay’da böyle, Danıştay’da böyle, Sayıştay üyeleri seçilmiyor. Niye? Çünkü Sayıştay üyelerini beğenmiyor AKP’liler.


Yavuz OĞHAN- Yargıtay gerekli tepkinin geldiğini düşünüyor musunuz? Mesela Yargıtay, Sayıştay, Danıştay bu konuyla.


Deniz BAYKAL- Tabi yargı ağırbaşlı bir kurumdur. Yani yargı çok konuşmak istemez, siyasete girmek istemez, kendi hakkını talep ederken de mahcuptur bunu anlayışla karşılamak lazım. Tabi benim içimden de bir tepki gösterilsin diye söylemek geçer ama anlamaya çalışıyorum yargıyı da. Yani onlar konuşmazlar. Kendileriyle ilgili konularda da konuşmazlar. Ama bilmenizi isterim ki, kiminle konuşsanız içi kan ağlıyor. Çok üzüntü içindedir. Şimdi düşünün bunu organize eden kişi yarın Cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanı olduğu zaman Anayasa ona doğrudan yetkiler veriyor. Şimdi o Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun yetkisini kullanmasını engelliyor. Yarın onu kendisi yeniden tanzim edecek. Tanzim ettikten sonra seçtirecek. Bu iyi bir gidiş değil. Bu yanlış. Buna karşı toplumun tepki göstermesi lazım. Bu bir rejim krizidir. Bir demokrasi krizidir. En çok kullanılan sözlerden birisi demokrasi ama demokrasinin en ciddi darbe yediği olaylardan birisi bu yargı bağımsızlığının göz göre göre siyasi taahküm altına alınmak istenmesidir.


Şimdi bütün bunlar oluyor, biz bunları söylüyoruz. Başbakan müthiş tepki gösteriyor, kızıyor, hakaret ediyor. Yani bize hakaret ediyor. Bana diyor ki, iktidara gelmedin zaten sen. Doğru. Yani ben demokrasilerde muhalefetinde şerefli bir görev olduğu, bir milli görev olduğu anlayışı içindeyim.


Yavuz OĞHAN- Türkiye’de iktidar değil, muhalefet sorunu var dedi dün Sayın Başbakan.


Deniz BAYKAL- Anladım. Yani muhalefet toplumun saygıdeğer bir görevidir, demokrasinin saygıdeğer bir kurumudur ve biz onu yapıyoruz. Bizi de buraya millet getirdi. Milletin kararıyla geldik. Sen iktidar oldun da ne oldu? Türkiye’nin borçlarını 150 milyar dolar arttırdın. Yakın bir zaman içinde 2002’de devraldığı Türkiye’nin iç ve dış borçları iki katına çıkacak, çıkmak üzere, yaklaştı. Aldığı borçları bu 4,5 – 5 yıl falan tamamlandığı zaman büyük bir olasılıkla iki katına çıkarmış olacak. Borçlarını arttırdın Türkiye’nin. Türkiye’nin sokaklarında yaşanamaz hale geldi. Şu İstanbul’un haline bakın. İstanbul’da son 2,5 ay içinde 11 tane otobüs yakıldı. İstanbul’da kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve erkekler güven içinde sokakta dolaşamaz haldeler. Yani Esenler’e otobüs işletilmesi yapılamıyor, Esenler’in yanına kadar geliyor otoyoldan, oradan güvenlik şeridine geçiyor otobüs, güvenlik şeridini de boşaltıyor ve insanlar otoyola dökülüyor. Diğer insanlar, binmek isteyenlerde otoyolda bekliyor, otoyolda otobüse biniyor. Otobüs Esenler’in içine giremiyor. Sizin elinizde oluyor bu. Türkiye sıfır terörle size teslim edildi, terör Türkiye’nin en ciddi sorunu haline geldi. İstanbul yaşanmaz kent haline geldi. Buralarda havuzlar kuruldu, göz göre göre yolsuzluklar. İstanbul’da kaç tane imar değişikliği yapıldı ve yeşil sahalar, okul alanları, cami alanları ben üç tanesini biliyorum. Cami alanları inşaata, ticarete, ranta dönüştürüldü. Hepsi bunlar orada oluyor.


Yavuz OĞHAN- Seçim yaklaşıyor, zaten bu meseleleri çok konuşacağız. Bizimde program içinde bir küçük ara vermemiz gerekiyor. Bu aradan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili tahmininizi ve tespitlerinizi konuşmak istiyoruz. Kısa bir aradan sonra birlikte olacağız.


Yeniden birlikteyiz, Cumhuriyet Halk Partisindeyiz CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal’la Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tartışmaları konuşuyoruz. Efendim Başbakanın dün yönelttiği suçlamalar ve eleştiriler vardı. Sizin AKP’ye ilişkin eleştirilerinizde, suçlamalarınızda vardı. Bir süredir Cumhurbaşkanlığı konuşuluyor. Elbette Türkiye’de çok önemli bir seçim, 25 gün sonra bir süreç başlayacak. Belki de 1,5 ay sonrada bitecek. Bu seçim sürecine ilişkin sizin bir takım açılamalarınız var. Önce bir kitapçık hazırladınız, Başbakan Tayyip Erdoğan neden köşke çıkmaması gerektiğini kendi pencerenizden anlattınız. Daha sonra son yaptığınız grup toplantısında çıkmayacak, en iyi beni başbakan anlar dediniz. Ne demek istediniz, nereden bildiniz çıkmayacağını Başbakan Tayyip Erdoğan’ın köşke?


Deniz BAYKAL- Evet sizinde işaret ettiğiniz gibi uzun bir süreden beri Sayın Başbakanın Cumhurbaşkanı adaylığı konusu konuşuluyor. Biz bu konuda bir öncü görev yaptık. Önce toplumu uyardık Cumhurbaşkanı olma niyetindedir bunu görüyoruz dedik. O zaman pek buna itibar eden olmadı. Başbakanın politikası da zaman kazanmak, toplumu bu konuda bir duyarlı noktaya getirmeden sessizce seçim anına kadar gelmeyi başarmak ve sonra birden bire ani bir kararla bir dağınıklık manzarası içinde aday olup seçilmek. Bunun için işte Şubat’a kadar konuşmayacağız, Nisan’a kadar konuşmayacağız falan bir açıklamalar yaptı. Ama belli oraya gidiyor. Bu teşhisimizi biz kamuoyuyla paylaştık. Önce herkes kuşkuyla karşıladı sonra baktılar öyle. AKP içinde sondajlar yapıldı, çevresine bakıldı falan. Kimse açık bir şey söyleyemiyor ama oraya gittiği belli. Hiçbir aday isminin telaffuz edilmemesi, Cumhurbaşkanlığı konusunda ne olabileceği, ne olması gerektiği konusunda AKP yönetiminin Başbakanın hiçbir değerlendirme yapmaması onun kendi adaylığı için hazırlandığını gösteriyor idi. Bunu biz Türkiye’ye anlattık. Herkes gördü ve tamam dedi Başbakan Cumhurbaşkanı olacak ve bu gerçek görüldü. Görünce bunun yaratacağı sorunlar düşünülmeye başlandı. Çünkü bu işin bir parçasıydı. Onun bu işe niyetli olduğunu görmek ve sonrada olur mu diye tartışmak gerekirdi. Ve o tartışmaya biz çok ciddi katkılar yaptık. Hatırlarsınız bütçe konuşmasında ben 34 tane madde saydım.


Yavuz OĞHAN- Neden olmamalı?


Deniz BAYKAL- Olmamalıdır, olmaz, sakın ha diye bunları anlattım. Bu söylediklerimiz tabi toplumda çok ciddi bir sahiplenmeyle karşılaştı. Toplumun her kesimi, evet ya olmaz bu demeye başladı. O kadar ki AKP’li seçmen dahi olmasın deme eğilimi içine girdi ve toplumda bir büyük mutabakatı hep beraber görmeye başladık olmaması için ama o gene zaman kazanmaya çalışıyor, bastırıyor, konuşturmuyor ve bir takım kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları yavaş yavaş, ya bu olacak galiba en iyisi kavga etmeyelim, olacaksa oluversin bize ne, demokrasinin de gereğidir falan gibi havalara girdiler ve böyle teslimiyet çizgisi içinde istemeseler dahi içlerinden olabilir canım falan diye açıklamalar yaptılar ve toplumda olabileceğine dair bir anlayış şekillendi. Bu çok sağlıksız bir şey, çok tehlikeli bir şey. Olmaz. Yani olmaması için o kadar haklı gerekçeler var ki Yavuz bey. Düşünün Cumhurbaşkanı hem Anayasayı temsil edecek, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü temsil edecek, hem de Anayasamıza göre bütün kurumları uyum içinde çalıştıracak. Başbakanın Türkiye’nin Anayasal sistemine özünde inanmadığı ortada. Kendi ifadesiyle ortada. Anayasamızın özünün tartışılması gerektiğini söyleyen kendisi. Eyalet sistemini öngörmüş olan kendisi. Alt kimlik, üst kimlik tartışmalarını açmış olan kendisi ve yani Anayasanın özüyle kavgası olduğu açık. Türkiye Anayasasının özünü iptal etmeye niyetli birisini Anayasanın zirvesine getirir mi, gelir mi, olur mu böyle? Gelirse ne olur? Canım demokrasinin gereğidir oluversin. Böyle bir şey olur mu? Bak Haider diye Avusturya’da son seçimlerde bir aşırı milliyetçi birisi seçimden oyunu aldı hükümeti kuracaktı, ‘aman ha’ dediler bu olmaz. Siz AB’nin içinde misiniz, değil misiniz taşımaz bunu dediler ve adamı dışladılar.


Yavuz OĞHAN- Siz benzerlik görüyor musunuz?


Deniz BAYKAL- Anayasanın özünü sahiplenmek zorundasınız. Sahiplendiğinizi ikna ederek göstermek zorundasınız. Canım ben çaktırmam, uyuturum, milleti uyuturum, herkesi uyuturum, gelir oradan alttan değiştiririm. Böyle bir şey olmaz.


Yavuz OĞHAN- Bu süreci anlattınız geldiğiniz dediniz ki olmayacak.


Deniz BAYKAL- Evet. Bunu ortaya koyduk. Çok ciddi bir şekilde tekrar o teslimiyet noktasından sonra, biz yeni bir açılım yaptık, toplumu bir kez daha bu noktalarda uyardık. Bir sürü yeni gerçeklerde çıktı. Şimdi işte demin konuştuğumuz konu Sayın Öcalan demiş bir insan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olur mu? Sancak onun önünde eğilir mi geçerken. Cumhurbaşkanının önünden geçerken o Türk bayrağı, sancak eğilir mi onun yanında. Olur mu böyle bir şey? Kelle demiş şehitlere. En büyük iftiharımız bizim. 70 milyon adına en büyük fedakarlığı yapmışlar, canlarını vermişler, derin bir şükran duygusu, saygı duygusu içinde olmamız lazım. O insanların kaybını müthiş bir olay gibi algılamamız lazım. Tüylerimizin diken diken olması lazım. Şehit sözünün hepimizi ciddi şekilde etkilemesi lazım. Kelle diyor, aldı diyor falan.

Yavuz OĞHAN- Bu son olaylar mı engeller diyorsunuz?


Deniz BAYKAL- Şimdi bütün bunlar parçası, hep yansıması bunlar. Bütün bunlar ortada. Şimdi bu gelinen olamaz. Olması mümkün değil. Canım o orada emrinde çoğunluk yaparız diyor. Olmaz. Bunu en iyi kendisi anlar dedim.


Yavuz OĞHAN- Olmayacak dediniz.


Deniz BAYKAL- Evet olmayacak. Olmaz, kaldırmaz Türkiye canım. Akıl var, mantık var.


Yavuz OĞHAN- Yani bu bilgiye dayanarak.


Deniz BAYKAL- Hiçbir özel istihbaratım yok. Hiçbir kimseyle temasım yok.


Yavuz OĞHAN- Çünkü dün Başbakan kulağa fısıldamadan da bahsetti. Bizim kulağımıza fısıldanma.


Deniz BAYKAL- Herkes her şeyi söyler. Ben size net bir şekilde söylüyorum. Olmaz, olmayacağını kendi görecektir. Orası Başkomutan olacak, Türk bayrağı onun önünde eğilecek. Yargıda yaşadığımız olayları söylüyorum. Bunun eline vereceğiz Anayasa Mahkemesini tayin etme yetkisini, üniversitelere rektör atayacak organı belirleme yetkisini, üniversite yönetimlerini, gençliğimizi emanet edeceğiz. Yargıyı, hak, adalet duygumuzu emanet edeceğiz bunun oluşturacağı kadrolara. Böyle bir şey olmaz, mümkün değil.


Yavuz OĞHAN- Israr ederse Sayın Başbakan?


Deniz BAYKAL- Ben böyle bir şey yapacağını hiç zannetmiyorum. Hiç böyle bir şey yapması sözkonusu değildir. Aday olmaz. Çünkü aday olursa seçilme riski vardır. Aday olursa seçilir. O nedenle aday olmaz. Aday olmayacaktır. Ben bir siyasetçi olarak anlayışımı söylüyorum. Aday olmayacaktır. Benim kanaatim bu. Yaşayacağız, göreceğiz. Bu benim Türkiye siyasetini izleyen, bilen, değerlendiren bir insan olarak tespitim. Aynı zamanda temennim. Bunun için mücadele ediyorum. Bunun çok ciddi bir tehlike doğuracağını görüyorum. Bir ülke, bir cumhuriyet bu kadar bilinçsiz, bu kadar duyarsız olamaz. Böyle bir şey olamaz. Bunun telafisi yoktur, bunun getireceği zararın telafisi yoktur. Yani Türkiye’de çok aymaz var, çok insanın kafası karıştırılmıştır. Bu meseleleri görmeyen ya da görmeye cesaret etmeyen ya da görmek işine gelmeyen ya da görmemeye teslim olmuş çok insan vardır biliyorum. Ama Türkiye bunu taşımaz.


Yavuz OĞHAN- CHP’nin başta atacağı adımlar olabilir mi? Başbakan Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda geri adım atmaz ya da bu süreçte bu belirsizlik devam ederse. Yani mitingler düzenlenebilir mi? Çünkü herkes onlardan bahsediyor.


Deniz BAYKAL- Tabi hepsi olabilir. Biz görevimizi içinde bulunduğumuz dönemin koşullarına göre yaparız, en iyi şekilde yaparız. Aday olması, aday olma kararını alması halinde hep görürüz ne olur, ne biter.


Yavuz OĞHAN- Sine-i millet olabilir mi mesela?


Deniz BAYKAL- Yani önümüzdeki dönemde bütün bunları değerlendiririz. Ben şimdi yaptığımız çalışmanın yeterince etkili olduğu kanısındayım. Bakın Başbakan ne diyordu? 16 Nisan’a kadar aday telaffuz edilmeyecek diyordu. Ne oldu telaffuz ettiler 4 tane adayı? Niye telaffuz ettiler?


Yavuz OĞHAN- Başta 4 tane telaffuz edildi.


Deniz BAYKAL- O ayrı. Şimdi bak aday ismi çıkmaya başladı. Aday telaffuz edildi. Aday yok diyordu. Aday söylemeyeceğiz. O ne demek biliyor musunuz? Aday yok demek aday benim demektir.Aday söylenmediği zaman aday Başbakandır. Çünkü söylenmesine gerek yok, artık belli. Ama aday ismi çıkmaya başladığı anda artık Başbakanın dışında bir arayış başladı demektir.4 tane isim çıktı, isimlerle ilgili değerlendirmeler yapıldı. Niçin bunlar çıktı, nedir bunların özelliği falan diye. Bunu kim çıkardı, nasıl çıktı. Yani anket manket, anket falanda sözkonusu değil. Önemli olan adaylık çıkarmanın yöntemi diye söylendi. Sorumluluğunu üstlenip söyleyemiyor tabi Başbakan benim adayım falandır demiyor ama sondaj yapma ihtiyacı içinde, arayış başladı arayış Yavuz bey. Yani bunu ben görüyorum. Bu Başbakanın gerilemeye başladığının ifadesidir. Bu gelişecektir bu süreç ve göreceksiniz bu sürecin sonucunda daha makul, daha kabul edilebilir bir aday bulmaya çalışacaklardır.


Yavuz OĞHAN- Hep bu süreçte başbakanı, meclis başkanını ve Abdul Gül’ü dışında tutarak soruyor anketi. Bu size bir şey ifade ediyor mu?


Deniz BAYKAL- Ediyor tabi. Başbakan diyor ki, ben olmazsam onlarda olmaz. Niye onları sorayım diyor. Ben benim olmam bir Türkiye’de gerilim yaratacaksa, bir sıkıntı doğuracaksa ve bu nedenle ben bunun gereğini yerine getiriyorsam, icabımı yerine getiriyorsam sizde durun kardeşim diyor ve ona göre bir arayışa giriyor. Benim değerlendirmem budur. olmaz diyor.


Yavuz OĞHAN- Peki ortaya çıkan isimlerle ilgili bir değerlendirmeniz var mı? İşte birçok isim konuşuluyor.


Deniz BAYKAL- O konularda herhangi bir şey söylemem mümkün değil. Ama şu oturmuştur artık. Başbakanın Cumhurbaşkanı olması sözkonusu değildir. Bu Başbakanın içine de yerleşmeye başlamıştır ve bu arayışa girmeye başladığının işaretlerini de ben alıyorum. Olmaz. Yani sen kelle diyeceksin şehide, öbürüne sayın diyeceksin, Hikmet Yar’ın önünde diz çökeceksin. Yasin El Kadı’ya kefalet vereceksin. Ben kefiliyim diyeceksin. BM terörü finanse ediyor diye arıyor. Yani böyle cumhuriyet başkanı olur mu? Böyle bir Cumhurbaşkanı olur mu Türkiye’de? Olmaz, olmayacağını görür herkes. Yani heves, heves vardır. Ben Sayın Başbakana zamanında yolu gösterdim. Dedim ki, olmak istiyorsan yapmam gereken şey seçime git. Git seçime, seçimde bunu tartışalım, biz düşüncemizi söyleyelim, sen düşünceni söyle. Millet sana Cumhurbaşkanı seçilecek çoğunluğu verirse seçilsin. Ben sesimi çıkarmayacağım dedim.


Yavuz OĞHAN- Olmaz diyorsunuz. Peki bir Cumhurbaşkanı profiliniz var mı? Bir öngörünüz var mı? Olmaz derken bir öngörü anlamında soruyorum.


Deniz BAYKAL- O bizi aşan bir iştir. Ben bir Cumhurbaşkanı empoze etme peşinde değilim. Ben Türkiye’nin ve Anayasamızın tarifine uygun bir cumhurbaşkanı gelsin istiyorum.


Yavuz OĞHAN- Ama daha önce Abdüllatif Şener aday olursa destekleriz demiştiniz.


Deniz BAYKAL- Hayır destekleriz dememiştim çarpıtma onlar. Bana falana falana karşı çıktınız dediler. Başbakanla, Arınç’ın adaylığına karşı çıkıyorsunuz derken Başbakanın, Arınç’ın veya Abdüllatif Şener’in adaylığına karşı çıktınız dediler. Ben ikisininkine çıkmıştım buna çıkmamıştım. Dedim Sayın Şener’in adaylığına karşı çıkmadım dedim. A işte Deniz destekleyeceğe getirildi. Böyle bir şey yok. Ben sadece bir düzeltme yaptım.


Yavuz OĞHAN- Çok önemli bir düzeltme yapmışsınız ama yani şimdi.


Deniz BAYKAL- Bir gramer düzeltmesi yaptım o zaman.


Yavuz OĞHAN- Hala o isme karşı çıkmıyorsunuz.


Deniz BAYKAL- Oraya karşı çıktığımı söylemedim dedim. O desteklediğim anlamına hiçbir şekilde gelmez. O bambaşka gelişmelere bağlı. Şimdi görelim. AKP kendi içinde çalkalanıyor. Şimdi Başbakan yavaş yavaş olamayacağını görüyor, onu içine sindiriyor, sindirecek ve o doğrultuda bir arayışa umarım katkı verecektir, yardımcı olacaktır ve bu sürecin sonucunda oraya kabul edilebilir, Türkiye’yi sıkıntıya sokmayacak, anayasamızı içine sindirmiş, onun gereğini yapacak, Anayasaya tuzak kurmayacak bir Cumhurbaşkanı seçilir.


Yavuz OĞHAN- Bunun aksi olursa siz oylamaya katılmayacaksınız.


Deniz BAYKAL- Tabi, tabi hiç şüphe yok.


Yavuz OĞHAN- Muhalefetin tutumunu nasıl buluyorsunuz bu konuda? Diğer muhalefetin.


Deniz BAYKAL- Şekillenmiş bir şey yok. Yani bir başka muhalefetin bu konularda ortaya çıktığını göremiyorum.


Yavuz OĞHAN- Çünkü siz girmeyeceğinizi net olarak açıkladınız. Karşı taraftan Anavatandan ve DYP’den böyle bir.


Deniz BAYKAL- Bir temasımızda olmadı. Yaklaşınca herhalde bir kararlar alırlar. Hepsini değerlendiririz.


Yavuz OĞHAN- Siz görüşür müsünüz, görüşecek misiniz Sayın Ağar’la ya da Mumcu’yla?


Deniz BAYKAL
- Tabi görüşürüz, tabi herkesle görüşürüz. Tabi bu milli bir görev. Yani o noktaya geldiği zaman anlayışımızı söyleriz. Eğer o anlayış doğrultusunda bir işbirliği zemini varsa bunu değerlendiririz, görüşürüz, birlikte çalışırız. Birlikte Türkiye’ye sahip çıkmak zorundayız. Biz CHP olarak bir ciddi görev yapıyoruz. Türkiye adına görev yapıyoruz. Bu göreve herkesin katkısını vermek görevi vardır, sorumluluğu vardır. Bunu bekleriz, bunun yapılması lazım ve inanıyorum yapacaklardır. Seyirci kalamayız. Yani bu bir çeşit böyle bizim toplumumuzun ve kamuoyumuzun duyarsızlığa itilmesi, sessizleştirilmesi, etkisizleştirilmesi, bir teslimiyet duygusu içine çekilmesi suretiyle bir önemli ve telafisi mümkün olmayan denge değişikliğinin gerçekleştirilmesi, dayatılması demektir, doğru değildir. Türkiye’nin çok büyük bir tarihi kimliği var. Bunu yeniden tarif etmeye ihtiyacımız yok. Bu kimliğimizle biz dünyada fevkalade etkin bir konumda olduğumuzu düşünüyoruz. Yani hem Müslüman bir toplumuz ama laik bir cumhuriyetiz. Bunu korumak lazım. E canım biz koruyoruz. Tabi siz kritik dönemlerde koruyoruz söylemeni geliştiriyorsunuz ama elinize fırsat geçtiği zaman ne yaptığınızı biliyoruz. Ne uğraşıyorsun yargıyla şimdi? Ne uğraşıyorsun Yargıtay’la kardeşim. Bırak Yargıtay’ı. Yani Yargıtay’a canım benim tanıdığım falan kişi gelse biçiminde bir talebi olsa onu dahi mazur göreceğim. O değil, ideolojik bir dayatma, ideolojik bir kuşatma var. Bu kuşatmayı hem dışardan yavaş yavaş getireceksiniz Türkiye’nin temel anayasal kurumlarını çökerteceksiniz, sonra Cumhurbaşkanlığına kalbine gireceksiniz, orayı kontrol altına alacaksınız. Böyle bir şey olmaz.


Yavuz OĞHAN- O zaman bu ismin sizinle konuşulmasını bekliyorsunuz.


Deniz BAYKAL- Yani konuşulması şart değil. Hayır ben öyle bir bekleyiş içinde değilim. Uygun bir isim ortaya çıktığı zaman hiç benimle konuşulmamış olsa da uygun derim. Olmayacak isimler karşısında düşüncemi halka anlatıyorum, millete anlatıyorum. Ve halka anlattığımız, millete anlattığımız düşünceler etkili oluyor. Siyasette bizim yöntemimiz sözdür, biz sözle yapıyoruz mücadelemizi. Başka bir şeyimiz yok. Doğruyu söyleriz. Bir kişi dahi olsa doğruyu söyledi mi o etkili olur. Efendim git mitingler yap, bilmem ayağa kaldır. Canım gerekirse o da olur. Allah göstermesin öyle noktalara gelirsek onu da yaparız. Ama şimdi başka bir şey. Şimdi biz sözle, düşünceyle meramızı ifade ediyoruz. Derdimizi anlatıyoruz ve ben bunun yerine ulaştığını görüyorum. Ben hem Başbakanı uyarıyorum, hem toplumu uyarıyorum. Ve bunlar boş sözler olarak kimse tarafından görülemez. Yaşanır, görülür. Ben siyasi hayatımızın temel süreçlerini, dinamiklerini yansıtmaya çalışıyorum. Herkesi uyarıyorum. Ne adına bunu yapıyorum? Türkiye’de demokratik cumhuriyetin, demokratik laik bir cumhuriyetin işlemesini güvence altına almak için yapıyorum. Demokrasiyi güvence altına almaya çalışıyorum. Cumhuriyeti güvence altına almaya çalışıyorum. Cumhuriyeti ve demokrasiyi birbirini destekleyen, birbirine güç katan süreçler olarak görüyorum. Demokratik olanakları kullanıp, sayısal çoğunlukları kullanıp cumhuriyetin özünü tahrip etme göz yumulacak bir olay değil. Bu her yerde denenebilir ve her yerde tepkiyle karşılaşır. Fransa’da da tepkiyle karşılaşır. Fransa’da nasıl geldi Degol iktidara? Yani toplum o gerginliklere girer. Bunlar yanlış.


Yavuz OĞHAN- Bu gerginlik herhalde 16 Nisan’a kadar devam edecek. Hatta 26 Nisan’a kadar devam edecek gibi görünüyor.


Deniz BAYKAL- Umarım daha önceden kabul edilebilir bir cumhurbaşkanı adayını ilan eder Sayın Başbakan. Önce aday olmayacağını netleştirir. Benim kafamda net. Ama topluma da bunu ifade eder. Arkasından uygun bir aday çıkar ve herkes rahatlar.


Yavuz OĞHAN- Türkiye geleneğinde hep gece 12’lerde son adaylar belirli olduğu için herhalde biz 26 Nisan’a kadar devam edeceğiz. Evet politikanın ana damarlarından birisi CHP Genel Merkezindeydik. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la bu süreci Cumhurbaşkanlığı sürecini ve seçimleri konuştuk. AKP iktidarının getireceği Cumhurbaşkanı adayına ilişkinde beklentilerini aktardı bize CHP Genel Başkanı Deniz Baykal. Yeniden buluşmak üzere hoşçakalın.