Tuesday, May 13, 2008

Genel Başkan Baykal SHOW TV’nin Canlı Yayınında Tuba Atav’a; “Ana Muhalefet Partisiyiz Ama, Bulunduğunuz Noktadan Memnun Değiliz” Dedi...

-“Bize seçim kaybediyor diyorlar. Biz 4.70’den anamuhalefet olduk. Peki bize seçim kaybettirenler nerede?”
-“Demokrasi boşluk kaldırmaz. CHP bir şey yapmıyor, yapamıyor diye düşünenler varsa onun elini tutan yok. Birileri eğer bizim ötemizde, bir başarının kolayca sağlanabileceğine inanıyor, onun yolunu, formülünü de biliyorlasa, Yapıver kardeşim, biz kimsenin elini kolunu tutmuyoruz”

-“Genel Başkanlık ciddi iştir. Genel Başkanlığa aday olacakların asgari %20’nin desteğine sahip olduğunu göstermesinin yadırganacak bir yanı yok. Çünkü seçilmek için %50 – 51 lazım. Yüzde yirmin bile yoksa, Genel Başkan adayıyım diye ortaya çıkmanın gereği ne? Bu baraja rağmen bizde birden fazla aday çıktı. Ve bu baraj yalnız bize has bir olay değil, AKP’de de var “

-“Ben 10. kez Genel Başkan seçildim. Herkes zannediyor ki, bu seçildi bırakmıyor. Bu asla doğru değil. Ben 1995’te Genel Başkanken birleşmeye katkı için, 1999’da da yine Genel Başkanken, barajın altında kaldık, sorumluluğu bana aittir diye 2. kez kendi isteğimle bıraktım gittim.”

-“AB adına ortaya çıkan, buralara gelip konuşmalar yapan o insanlar Türkiye’yi AKP diye algıladılar”

-“AKP tıkandı, AKP çıkmaza girdi Türkiye’de. Birden bire AB’nin bazı çevreleri AKP’ye yatırım yaparak, sanki AKP batmıyor AB batıyor gibi bir anlayış içine girdiler. AB adına konuşan o bilinen isimler AKP’den çok AKP’ci, Kraldan çok kralcı haline gelmişlerdir ve AKP adına Türkiye’yle kavga etmeye başlamışlardır. Bu kavgayı AKP adına bize yönelik, bu kavgayı AKP adına yargıya yönelik yapıyorlar.”

-“Bir takım ne olduğu belirsiz kişiler buraya gelip boyunu posunu aşan patavatsız değerlendirmelerle Türkiye’de 7,5 milyona yakın oy almış olan bir siyasi partiye, bize eleştiriler, suçlamalar yapıyorlar. Sen kim oluyorsun?

-“Türkiye’de askeri müdahaleler oldu. Siz ne yapıyordunuz o zaman? Biliyor musunuz partiler nasıl kapatıldı, bizler nasıl sürgüne gönderildik, siyasi haklarımız yıllarca nasıl elimizden alındı? Siz o zaman o askeri müdahaleyi yapanlarla kol kolaydınız”

-“Bunlar gelmişler, elini cebine atıyorlar, başlıyorlar ukalalık yapmaya. Bunlar yanlış. Bunlar Türkiye’nin AB ile ilişkisini olumlu yönde etkilemez. Ona en büyük zararı verir. Bugün AB’nin en büyük talihsizliği bütün bunları bilmeyen ukala bir takım insanların Türkiye AB ilişkileri adına buralarda ileri geri konuşmalarıdır”

-“Her insan bilecek ki, bir kadından gelmiştir, bir anadan gelmiştir. Ana hepimizin ortak noktası ve muhteşem bir olay. Medeniyetin, insanlığın ortak bir büyük değeri.Bu düşüncelerle anneler gününü kutluyorum”

-“Anneler günü, annelik olayının düşünülmesi, anımsanması ve herkesin kendisini, ben anneme karşı görevimi yaptım mı diye sorgulama ihtiyacını duyması gereken önemli bir gün”

İletişim Koordinatörlüğü (Ankara) – Genel Başkan Deniz Baykal SHOW TV’nin canlı yayını “Doğruya Doğru”da Tuba Atav’ın sorularını şöyle yanıtladı;


Tuba ATAV- İyi Pazarlar sevgili seyirciler. Bugün gerçektende çok önemli, güzel bir gün. Anneler günü. Önce tüm annelerin anneler gününü kutlayarak başlayım söze ve hemen siyasete dönelim. İki hafta önce CHP 32. kurultayını gerçekleştirdi ve CHP yeniden Deniz Baykal dedi. Deniz Baykal 10. kez Genel Başkanlık koltuğuna oturdu ve işte bu kurultaydan sonra ilk kez bir televizyon programına katılıyor canlı yayında. Hoşgeldiniz efendim.


Deniz BAYKAL- Teşekkür ederim, hoşbulduk.

Tuba ATAV- Kurultayı değerlendireceğiz, kurultaydan sonra yola nasıl devam edeceğinizi koşucağız. İsterseniz gerçektende bu kurultay çok yazıldı, çizildi, eleştirildi. Sizin için bir dönüm noktası mı? Neden böyle soruyorum? İşte muhalif isimler yarışmaya katılmadı, Deniz Baykal tek başına gene girdi ve ipi göğüsledi dendi. CHP bir hayli eleştirildi. Öncelikle soralım hakikaten bu kurultay sizin için bir dönüm noktası olabilir mi? Ya da CHP bundan sonra ileriye dönük stratejide siyaseti neler?


Deniz BAYKAL- Bende çok teşekkür ediyorum. Bu programda ilk kez sizinle beraber oluyoruz. Daha önce bir başka kanaldayken sık sık beraber olmuştuk. Şimdi Show TV’de bu yeni dönemde başarılar diliyorum. Size hayırlı olsun. Bende sizin anneler gününüzü kutluyorum. Size küçük bir sürprizde yaptığımızı düşünüyorum. Sizin haberiniz yok ama yöneticilerimizin hoşgörüsüyle çiçeğinizi buraya gizlice sokmayı başardık.


Tuba ATAV- Çok teşekkür ederim. Gerçekten bu benim için hakikaten sürpriz oldu.


Deniz BAYKAL- Bu anneler günü armağanımızı size verilim.

Tuba ATAV- Çok teşekkür ederim, çok naziksiniz, çok sağolun.


Deniz BAYKAL- Siz bir annesiniz aynı zamanda yanlış bilmiyorsam.


Tuba ATAV- Evet ben anneyim. 9 yaşında bir oğlum var ve ben bu çiçeği bütün anneler adına alayım.


Deniz BAYKAL- Evet bende onu söyleyecektim. Sizin şahsınızda bütün annelerin anneler gününü kutluyorum. Hepsine sağlık, mutluluk ve güzel günler diliyorum.


Tuba ATAV- Gerçekten annelik o kadar yüce bir duygu ki herkesin yaşamasını, kimsenin evladından ayrı olmamasını dilemek en güzel duygu. Ne yazık ki bugün 6 anne gözyaşı döküyor. Şehit annelerimiz. Bir tarafımızda yüreğimizde kan akıyor ama diğer yandan da bu anlamlı günde tüm annelerin anneler gününü kutluyorum. Çiçeğiniz için ve sürpriziniz için tekrar çok teşekkür ederim.


Deniz BAYKAL- Bende tekrar kutluyorum. Bu anneler gününün bir ticari pazarlamaya yönelik bir gün olarak düşünüldüğü söylenir. Doğrudur öyle bir boyutu da vardır. Yani alışverişi teşvik eden bir yönü, ticareti etkileyen bir yönü, çiçek üretimini etkileyen bir yönü olduğu açık. Bunda da bir yanlış yok. Bu da olumsuz bir şey değil.

Tuba ATAV- Bir buket çiçek herhalde hiç kimsenin çok fazla bütçesini sarsmaz.


Deniz BAYKAL- Birde ayrıca annelik olayının düşünülmesi, anımsanması, bu konuda bir büyük toplumsal anlayışın yükselmesi ve herkesin kendisini sorgulama gereğini duyması. Ben anneme karşı görevimi yaptım mı, işte annelik nedir biran düşünmesi fevkalade önemli bir şey. Çünkü, insanlığın birbirinden ayrılmasına yol açacak çok şey var. Irklar farklı, renkler farklı, milliyetler farklı, dinler, mezhepler farklı. Yani çok değişik özellikleri olan insanlarız. Ama ortak bir noktamız var. Hepimizin bir annesi var. Yani kimimiz erkek, kimimiz kadın. Kadın erkek ilişkisi sadece kendi erkekliğimiz, kendi kadınlığımız etrafında şekillenmiyor. Hepimizin üstünde bir şey var. Hepimiz bir anneden geliyoruz. Bir anne ortak noktasından çıkıyoruz. Ve bu kadını, erkeği birbirleriyle ilişkisinde yumuşatan bir unsur. Erkeğin kadını daha anlamasına yardımcı olan bir unsur. Yani herkesin kızı olmayabilir. O nedenle her erkek kadının, kızın ne olduğunu kendi özel dünyasında anlamak imkanını bulamayabilir ve kadını dışlayarak, yabancılayarak bir başka cinsiyet gibi görebilir. Ama bilecek ki kendisi bir kadından gelmiştir, bir anadan gelmiştir. O hepimizin ortak noktası ve muhteşem bir olay. Yani medeniyetin, insanlığın ortak bir büyük değeri.


O bakımdan böyle bir günün kutlanmış olmasında ben hiçbir sakınca görmüyorum.


Tuba ATAV- Çok zarifsiniz, çok teşekkür ediyorum gerçektende bu siyasi...


Deniz BAYKAL- Herkes için böyle bütün yurttaşlarımız için kendi ailem dışında anneler gününü kutlamaya bir fırsat oluşturdu bu buluşmamızda. Anlayışınıza çok teşekkür ederim. Sizin şahsınızda bütün annelerin anneler gününü kutluyorum.


Evet gelelim sorularınıza.


Tuba ATAV- Bu siyasetin bu böyle koyu, ağır havasının içinde ne güzel değil mi rengarenk çiçeklerle ufacık bir nefes aldık, mutlu duygu.

Deniz BAYKAL- Tabi tabi. Hepimiz zaten bunu düşünürken onu yaşıyoruz. Ben eminim pek çok insan şuanda işte ne yapalım, anneme nasıl bir şey yapayım, nereden çiçek alayım, ne yapıyım falan diye düşünüyor. Hafif sondajlar yapıyor falan. Bu çok güzel bir şey.


Tuba ATAV- Siyasete dönelim. Şimdi gerçektende kurultaydan sonra ilk kez bir programa katılıyorsunuz. Hakikaten çok eleştirildiniz kurultay öncesi, kurultay sırasında, kurultay sonrası. Şimdi hakikaten 10. kez CHP Deniz Baykal’la yola devam dedi. Öncelikle bu sizi herhalde mutlu eden bir duygu olmalı. Ama bundan sonra herhalde yapmak isteyecekleriniz ve yapacaklarınızda var. Biz bu kurultay sonrası önümüzde de yerel seçimler var. Nasıl bir CHP göreceğiz?


Deniz BAYKAL- Önce bu kurultayla ilgili kamuoyumuzda yapılan değerlendirmelere kısaca değineyim izlinizle. Elbette bu kurultaydan sonra CHP Türkiye’ye nasıl bakıyor, kendisini nasıl algılıyor, ne yapmayı düşünüyor? Bunu da konuşuruz. Yani bizim bu kurultayımızı ben özellikle böyle toplumun, kamuoyunun ilgisini yükseltmeye yönelik bir olay gibi anlamadım ve buraya dikkati çekmedim. Tartışmalara hiçbir şekilde karışmadım. Parti içinde bir arayış, çok doğal bir yarış talebi ortaya çıktı. O doğrultuda arkadaşlarımız çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalara müdahale etmek istemedim. Herhangi bir değerlendirme, suçlama, eleştirme ya da savunma arayışı içine girmedim. Bunu çok doğal bir süreç olarak gördüm. Ve kurultay zemini öncesinde hiçbir yerde parti içi konularla ilgili tek bir cümle söylemedim. Ama pek çok şey yazıldı, söylendi ve bu kurultayında çok böyle büyük ilgi çeken bir kurultay haline dönüşmesini sağlamak için hiçbir çabaya girmedik. Ama şu ortaya çıktı. Bir defa bu kurultay büyük ilgi çekti. Şunu söyleyebilirim, Ankara siyasetini yakından izleyenlerde bunu teyit ederler. Bu kurultayın yapıldığı salonda bugüne kadar bu kadar yüksek ilgiyle, bu kadar yüksek katılımla bir kurultayın, herhangi bir toplantının yapıldığına biz tanık olmadık. Ben tanık olmadım.

Tuba ATAV- Neden peki bu ilgi, sizce niye?

Deniz BAYKAL- Olağanüstü yüksek bir ilgi vardı. Düzenlemediğimiz halde, böyle organize etmediğimiz halde, bunu talep etmediğimiz halde olağanüstü bir şey. Bu Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye siyasetinde birdenbire çok ilgi çeken bir siyasi parti konumuna geldiğini bize gösteriyor. Yani vatandaşlarımız birdenbire Cumhuriyet Halk Partisi ne söylüyor, ne düşünüyor, ne oluyor, nereye gidiyor, Türkiye’ye nasıl bakıyor? Bunu bir kurultay zemininde dinlemek istediler ve olağanüstü yüksek bir ilgi vardı. Kurultay salonunun içi böyle yürüyüş alanları dahil olmak üzere zemini ve oturma alanlarının tümü tıklım tıklım dolu idi. Kürsüye kadar dolu idi. İçeriye girmek, kürsüye ulaşmak olağanüstü güç bir iş haline gelmişti. Dışarısı müthiş bir kalabalıkla çevrilmiş durumdaydı. Ve bu durum bütün kurultay boyunca devam etti. Eskiden kurultayda Genel Başkan konuşur, sonra herkes dağılırdı. Böyle bir şey yok. Sonuna kadar devam etti, müthiş bir ilgi. Bu bir defa çok özel bir olay. Bunun yorumlanması lazım. Yani bu dikkatten kaçtı. Herkes kendi konumuna göre, duygusal tavrına göre Cumhuriyet Halk Partisine yönelik işte değerlendirmeler yaptı. Ama bu objektif bir olay. Üzerinde durulması gereken bir nokta.

Burada, Genel Başkanlık arayışı içinde olan arkadaşlarımız deneme yaptılar. Bu doğrultuda Anadolu’da gezdiler, dolaştılar, çalıştılar. Medyada, kamuoyunda açıklamalar basında yaptılar. Ben hiç bunlara katılmadım. Kurultay zeminine geldi. Ama kurultay zemininde bu arkadaşlarımızın bizim tüzüğümüze göre bir Genel Başkan adayı olmak için gerekli asgari desteği toplayamadıklarını ortaya koydu.

Tuba ATAV- Orada biraz eleştirildi.

Deniz BAYKAL- Bu destekle ilgili kamuoyumuzda bir genel eleştiri anlayışı var. Yani bazıları zannediyorlar ki sadece Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir düzenleme yaptı. Bu düzenleme aslında insanların aday olmasını, ciddi Genel Başkan adayı olmasını engellemek için getirilmiştir. Ve bu amaçla kullanılmaktadır diye bir değerlendirme yapıyorlar. Bu doğru değildir Tuba hanım. Yani büyük siyasi partide Genel Başkan adaylığının bir ciddiyet taşıması lazımdır. Yani bazıları Genel Başkan adaylığını bir rütbe gibi kullanma eğilimi içine girdiler. Geçmişte oldu bu. Bu son kurultay öncesini söylüyorum. Çünkü medyada Genel Başkan adayı diye daha kolay yer buluyorsunuz. Kendi ilginç düşüncelerinizi, anlayışlarınızı, partiyle hiç ilgisi olmayan, partiye zarar verebilecek anlayışlarınızı, konuşmalarınızı orada serbestçe yapıyorsunuz. Ama bu partiyi sıkıntıya sokuyor. Yani partinin ya bunlar CHP’nin adayımı diye tuhaf manzaralar, görüntüler kendisini gösteriyor. Bu durum değerlendirildiği için daha önceki bir noktada parti içinde bir büyük mutabakatla böyle ciddiyetsizlik olmaz. Bu partide aday olacak olanların asgari %20 desteğine sahip olduğunu ortaya koymaları lazımdır. Sen %50’yle, 51’le seçileceksin. Yüzde yirmin bile yoksa Genel Başkan adayıyım diye ortalığa çıkmana gerek yok. Bunun bedelini ben parti olarak ödüyorum. Ciddi olun anlayışı içinde bu yapıldı.


Bu kurultayda ciddi bir Genel Başkan adayı olan arkadaşımız dahil olmak üzere bugün bu konuda şikayet söyleyenlerin önemli bir kısmı bunun zorunlu, doğru, haklı bir değerlendirme olduğunu, mutlaka yapılması gerektiğini söylediler.


Tuba ATAV- Haluk Koç beyi kastediyorsunuz galiba.


Deniz BAYKAL- Parti Meclisinde bu haklı bir değerlendirmedir diye konuşmalar yapıldı. Yani ortak anlayışla yapıldı. Ve şunu söylemeliyim bu düzenleme sadece Cumhuriyet Halk Partisinde olan bir düzenleme değil. Bugün AKP’de tüzüğünde gene %20 olmak üzere barajı Genel Başkanlık için bir desteği şart koşmaktadır. Aynı düzenleme orda da vardır. Yani sanki sadece Cumhuriyet Halk Partisinde böyle garip bir düzenleme var, başka hiçbir partide yok ve buda insanlar Genel Başkan adayı olmasın, Genel Başkan seçilemesin diye konulmuş. Yok böyle bir şey.


Nitekim bu tüzüğün bulunduğu yerlerde ciddi Genel Başkanlık yarışmaları yapıldı. Yani bunu aldı bazı insanlar. Aday diye çıktılar, yarıştık, konuştuk. Bunları yaşadık, gene yaşarız. Ama bu defa o barajı tutturan herhangi bir Genel Başkan adayı çıkmadı, çıkamadı. Daha önce çıkmıştı. Böyle bir kriterin olması demokrasi bakımından bir problem değildir.


Tuba ATAV- Sakınca değildir diyorsunuz. Parti içi demokraside bir sıkıntı yok diyorsunuz.


Deniz BAYKAL- Bir partide bunlar olur, bu eşittir herkes alır. Efendim işte orada imza atıyormuş, burada imza atıyormuş. Yani bunların hepsi zaten başkanlık divanının bilgisi içinde oluyor. Yani siz orada imza atmayıp başka yerde de yapsanız başkanlık divanına liste gelecek. O liste içinde mükerrer var mı, başka tarafa vermiş var mı bunlar tespit edilecek. Yani bununla ilgili bir problem yok. Bu yapay bir problem onu söylemek istiyorum.


Tuba ATAV- Bende şunu sormak istiyorum. Şimdi bu kurultayda bir özeleştiride, kurultaylar öyledir yani tüm partinin iyisiyle, kötüsüyle değerlendirildiği bir özeleştiride oldu muhtemelen. Yani muhalif olur, diğerleri olur. Ne çıkardınız kendinize? Yani bu eleştirilerden pay çıkardınız mı?


Deniz BAYKAL- Bunları konuşacağız. Yani burada Genel Başkan adayı arkadaşlarımız serbestçe bütün kurultay delegeleriyle görüştüler, konuştular. Kongreler yapıldı, kongrelerde biz kazandık, biz kazandık dediler. Aday adaylarına ya sen işte gerekli sayıda desteği denildiği zaman hepsi cebimde, desteğim tamam, bir sorunum yok denildi. Bu süreçlerin içinden geçildi. Kimse bu baraj varken ben Genel Başkan adayı olmam demedi. Geçmişte de birileri çıktı aday oldu, o oyu aldılar kurultayı alamadılar. Bu işleyen bir süreç ve buradan bir demokrasi zafiyeti, iddiası çıkarmak haklı değil, doğru değil onu söylemek istiyorum. Kurultay zemininde tabi partinin politikalarıyla ilgili, uygulamalarıyla ilgili eleştiriler muhalefet sözcüleri tarafından serbestçe yapıldı. Kamuoyu önünde bunlar dile getirildi, televizyonlar yayınladı. Bu konuda bir problem yok. O tartışmalar yaşandı. O tartışmalar sadece Cumhuriyet Halk Partisinin kendi iç uygulamalarıyla ilgili hukuk ve tüzük tartışmalarına indirgendi. Yani kurultayda Cumhuriyet Halk Partisinin laiklik konusundaki tutumu, Türkiye’ye yönelik tehlike ve tehditlerle ilgili tespitleri, teşhisleri, genel muhalefet stratejisi. Bununla ilgili bir şey söylenmedi. Bu konuda bir şikayet yok. Şikayet vay falan yerde delege şöyle oldu, filan yerde böyle oldu tartışmalarıyla ilgiliydi.


Şimdi bu konuda şunu peşin olarak söylemek istiyorum. Bizim bu kurultayımıza gelen temsilciler ta ilçe kongrelerinden, il kongrelerinden süzülüp geliyorlar. Yarışma sonucu geliyorlar. Sadece siyasi bir başarıyı değil, attıkları her adımın hukuki olduğunu da kanıtlaya kanıtlaya geliyorlar. Yani hiçbir siyasi partide hukuk denetimi Cumhuriyet Halk Partisi kadar yoktur. Bizim hukuk bilincimiz yüksektir, muhalefet işi mahkemeye götürmekten çekinmez. Böyle bir kültürümüz vardır. O kültür içinde bütün olanaklar sonuna kadar kullanılmıştır. O salona gelmeyi başarmış olan her parti temsilcisi biliniz ki, hem siyaseten bileğinin hakkıyla, hem de hukuken atılan her adımın doğru olduğunu kanıtlaya kanıtlaya gelmiştir. Kurultayda ben, 7 defa mahkemeden geçerek geldiniz dediğim zaman birisi itiraz ediyordu, dünkü Balıkesir gezimde de bana geldi, bendim o itirazı yapan diye. Kendisini tanıttı. 14 defa ben mahkemeden çıkarak geldim diyor. Mahkeme neyi tespit ediyor? Olayın hukuki olduğunu tespit ediyor. Hukuki olmadığını tespit etse gelemez. Yani bununla şunu söylemek istiyorum. Kurultayda tartışılan konu tüzük ve parti içi hukuk uygulamalarıyla ilgiliydi ve bunun hepsi mahkeme kararlarıyla tekrar hiçbir partide, tarihin hiçbir noktasında olmadığı kadar kanıtlanarak gelmiştir.


Ve şunu da söylememe izin verin. Cumhuriyet Halk Partisine yönelik böyle demokratiktir, değildir sözleri çok yaygın kullanılır. Ama iddiayla söylüyorum Türkiye’de en demokratik siyasi partilerin başında Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Cumhuriyet Halk Partisinde her şey özgürce tartışılır. Tartışma ödüllendirilir ve tartışmayı yapanlar her platformda Genel Başkanın yüzüne karşı her şeyi serbestçe, bazen de bir parti dayanışması içinde, parti nezaketi içinde belki uygun olmayacak söylemlerle düşüncelerini dile getirirler. Bunu hepimiz doğal karşılarız. Tez, düşünce, iddia, hukukun gözetimi altında yarışmalar, kayıtlar, üyelikler hepsi en ciddi şekilde süzgeçten geçirilerek gelir ve ben bu partinin Genel Başkanı olarak Cumhuriyet Halk Partisini Türkiye’deki mesela AKP’den başkalarını saymama gerek yok. Türkiye’deki var olan herhangi bir partiden çok daha demokratik bir parti olarak herkesin anlamasını istiyorum. Yani bu durum bu kurultayda sınanmıştır, görülmüştür.


Birde şunu herkesin anlamasını istiyorum. Ben 10. kez Genel Başkan seçildim. Ama bu Genel Başkanlığı herkes zannediyor ki, seçildi bırakmıyor bir türlü, aldı koruyor gidiyor. Böyle bir şey yok. Yani ben 1992’de Genel Başkan seçildim kurucu, ilk açılışını gerçekleştirdik birlikte, hep beraber açtık o zaman Cumhuriyet Halk Partisini. 12 yıllık bir aradan sonra kapanıp kapandıktan 12 yıl sonra kimse CHP’yi aramadı, sormadı. Kimse CHP yok diye feryat etmedi. Türk siyasi hayatında CHP’ye ihtiyaç yok gibi bir şey düşünülüyordu. Çünkü CHP’nin eski Genel Başkanı partisini kurmuştu. DSP kurulmuştu. CHP’nin örgütü SODEP’e, oradan da SHP’ye geçmişti. SHP iktidarda bir partiydi. Hiç kimse CHP’yle meşgul değildi. Biz CHP’yle meşgul olduk, CHP’yi açtık 92’de. Ama CHP’nin başka partilerle, kardeş partilerle bütünleşmesini sağlamak için 1995 yılında ben Genel Başkanlığımın üçüncü yılında birleşmeye fırsat verebilmek için. Çünkü birleşmek isteyenler Genel Başkan olmayacaksın diye dayattılar. İyi peki olmayacağım dedim ve ayrıldım, kendi rızamla ayrıldım. Bir başka arkadaşımız görevi üstlendi. O götürdü. 1995 yılında ayrıldım. Daha sonraki kurultayda gene örgütümüzün talebi üzerine geldim. Yani ayrılma, uzaklaşma bizim çok doğal, hiçbir başka siyasi partide deneyiminde bu yoktur. Hiçbirisi böyle kurulacak, getirecek, ayrılacak, bir daha gelecek.


Tuba ATAV- Koltuk sevdası değil diyorsunuz.


Deniz BAYKAL- Böyle bir şey yok. Bizim hiç o anlayışla ilgimiz yok. Bunu bilenler bilir zaten. 95’te geldim. 95’te geldikten 4 yıl sonra 99’da bu Apo’nun teslim edilmesi sonucunda oylarımızda bir puanı aşan bir azalma oldu ve barajın altında kaldık. Onun üzerine ben bunun sorumluluğu bana aittir dedim ayrıldım. Ve 1,5 yıl, 18 ay partinin ne kapısını çaldım, ne herhangi bir parti işiyle ilgilendim. Hiç bu işlerle meşgul olmadım. Bir anlamda da hafif bir kırgınlık ve küskünlük içine de girdim itiraf edeyim. Şimdi daha rahat bunu söyleyebiliyorum. Yani bunu haksız buldum bu olayı ama objektif gerçek. Yani sorumluluk üstünde gereğini yapacaksın. Ayrıldım. 1,5 yıl hiç parti işleriyle meşgul olmadım. 1,5 yıl sonra zorla beni parti konularıyla ilgilenmeye çağırdılar. Ben uzun süre direndim. Canım parti değil bak işte düğündü, dernekti diye bir takım olaylara çekmek istediler. Etkili olan olayı söyleyeyim. Böyle bir Pazar sohbeti içinde belki insanı bir sıcaklıkta taşıyabilir. İlk kez zorla siyasete yarım bulaşmama yol açan olayın aslında altında yatan şudur; bana geldi bir arkadaşım dedi ki, Adana’da bir partili arkadaşımız var. Onun kızının adı Deniz, Zeki bey bu arkadaşımız. O kızına adını seni düşünerek verdi. Şimdi kız nişanlanacak. Kız diyor ki, Deniz Baykal takmalıdır. Madem onun için benim adımı sen Deniz koydun Deniz Baykal gelip nişanıma katılmaz, benim nişanıma o katılmazsa ben nişanlanmayacağım diyor. Önüme bunu getirdiler.

Tuba ATAV- Sizde nişan diye gittiniz.


Deniz BAYKAL- Nişan diye gittim. Ama giderken Antalya’dan yola çıktık. İşte Alanya, Gazipaşa, Antalya sınırları içinde hiç arabadan inmedim. Gazipaşa’dan sonra ya işte bir benzin alacağız, şurada bir kahve içelim, çay içelim diye Taşucu, Anamur, Silifke, Mersin falan derken Adana’daydı olay. Oraya gelinceye kadar artık halka ya işte Türkiye bu halde, haklıymışsın, biz işte gördün bu durumlar nedir falan. Bu söylediğim 2000 yılı. Yani 2000 yılında bu durum ortaya çıktı. Velhasıl ben 1,5 yıl sonra, kurultaydan kısa bir süre önce talep üzerine çıktım. Ve gelirken de şart koştum. Bakın bundan sonra partide kavga istemiyorum. Bunu yapamayız. Hem kavga edeceğiz, hem de Türkiye’de iddia söyleyeceğiz. Bu olmaz. Bunun şartlarını yaratmamız lazım. Birbirimize yardımcı olalım. Yani ben alırsam ben bunu sağlarım. Eğer bir başka arkadaşım alırsa o kurultayda benim hiçbir mücadelem olmayacaktır bırakalım arkadaş götürsün. Bunu lütfen kabul edin diye bunu şart koştum. Birde insanların inançları, mezhepleri, etnik kökenleri hiçbir şekilde bir dışlama, ayrışma konusu olmasın. Bunları konuşmayalım. Yakışmaz, biz bir etnisite partisi olamayız, bir mezhep partisi olamayız, bir din partisi olamayız. Bir siyaset yapacağız. Bunu da içinize sindirin. İnançlara, dine saygı göstereceğiz. Şartlarımı söyledim. Hiç mesele yok gayet tabi dediler. 2000 yılında geldim ve geldikten kısa bir süre sonra bize muhtıralar verildi. Eski Genel Başkanlar getirildi bu partiyi batırıyor, bitiriyor, parti çığırından çıktı falan diye bize resmi muhtıralar verdiler. Aldırmadım. Ayrılmamı talep ettiler ayrılmadım. Barajın altında kalacak parti dediler. Partiyi sen bitiyorsun dediler. Devam ettik 2002 yılında seçim yapıldı ana muhalefet partisi olduk. Yani barajın altındaki bir parti, parlamentoda temsil edilmeyen bir parti %9 küsurdan yola çıktık %20 civarında oy aldık.


Tuba ATAV- Deniz bey, şimdi 2007 seçimlerinden sonrada yine ana muhalefet partisisiniz ama bulunduğunuz noktadan memnun musunuz?


Deniz BAYKAL- Elbette değiliz. Bulunduğumuz noktayı Cumhuriyet Halk Partisinin problemi diye anlamak yanlış Tuba hanım. Bulunduğumuz nokta Türkiye’ni yapısı, Türkiye’nin problemi. Yani Türkiye siyasetiyle ilgili sorunları konuşurken yani CHP falan diye konuşmak doğru değil. Türkiye’nin sorunu. Yani %47 bu partinin oy alması tabi bir olay mı? Normal bir olay mı? Demokratik bir olay mı? Asıl sorgulanması gereken bu. Bakın ne oluyor? Bize diyorlar ki...


Tuba ATAV- Ama yani sandıktan o çıkıyor.


Deniz BAYKAL- Efendim sandık öncesinde ne var? Yani şimdi bunları konuşmaktan zevk almıyorum ama dünyanın hangi demokratik ülkesinde sandık öncesinde Türkiye’de yaşanan yaşanır, yaşanmıştır. Böyle bir şey olabilir mi? Yani girmeyelim. Şimdi bir bahane arıyor gibi vaziyete girmek istemiyorum. Ama bir şeye dikkati çekmek istiyorum. Yani seçime giriyoruz, bu seçimlerin ortaya koyduğu bir trend var. Herkesin bunu çok iyi kavraması lazım. Biz %4,70’le başladık. 92’de partiyi kurduk. 94 yılında 1,5 yıl sonra yerel seçimler yapıldı. Belediye seçimlerinde %4,70 oy aldık. Ve o sırada bir sürü insan partiden koptu, manen koptu. O kopanların bir kısmı şimdi AKP’de bakandır.


Tuba ATAV- Ertuğrul Günay’ı kastediyorsunuz.


Deniz BAYKAL- Ben bunu doğalda karşıladım. Yani insanlar bunu taşıyamayabilir. Kolay iş değil. Siz 4,70’le siyaset yapmaya devam edeceksiniz. Onun bütün yıldırımlarını üstünüze çekeceksiniz. O zaman kimsede bize fatura çıkarmadı. Kimsede o CHP’yle olmaz, sen bırak CHP’yi falan gelsin diyen yok. CHP önemlidir, CHP solu tıkıyor diyen yok. Türkiye’yi tıkıyor diyen yok. Kimse meşgul değil. Çünkü ortada Ecevit’in partisi var DSP. Başbakan konumunda. SHP iktidar ortağı. Onlar giriyor. Biz küçük bir CHP olarak yola çıktık. İşte sen seçimi kaybettin, sen kaybettin falan derler bana. 4.70 10’a çıktı, 10 gene 1 puan Apo meselesi. Sonra %20 civarına geldi. Şimdi onun üzerinde bir noktaya doğru 2007’de tekrar yürüyoruz. Şimdi biz seçimi kaybediyoruz da bize seçimi kaybettirenler nerede acaba? Bakın bu önemli sorudur Tuba hanım. Biz her seçimde kaybettikte bir tarife göre. Seçimde biz kendimizle yarışıyoruz. Biz Türkiye’ye kendimizi anlatma mücadelesi. Bu Türkiye’de demokrasiyi oturtma mücadelesidir aslında. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’de bizim arzu ettiğimiz noktaya geldiği anda Türkiye’de demokrasi problemi olmayacaktır. Onu sağlamaya çalışıyoruz ve o doğrultuda çok ileri bir mesafe aldık.


Şimdi bizi yenen partiler. ANAP bizi yendi, DYP bizi yendi, DSP bizi yendi. Nerede onlar? Niye yok şimdi onlar? Yani SHP bizi yendi solda. DSP bizi yendi. AKP seni yendi. Yani bakın biz buradayız. Biz buradayız ve burada olmaya devam edeceğiz. Ve yükselişimizi sürdürüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin yükselişi Türkiye’de demokrasinin daha da kökleşmesi demektir.


Şimdi bu konuda karşılaştığımız güçlüklerin altında yatan nedenler Türkiye’nin geneliyle ile ilgili, siyasi kültürümüzle, Türkiye’nin ta 10 yıllar boyunca içine girdiği bir büyük sürecin ortaya koyduğu tabloyla ilgilidir. Yani geçenlerde bir arkadaşım işte CHP’ye yönelik eleştiri yapan bir gazeteciye senin gazeten şurada ne kadar satıyor biliyor musun demiş. Yani bir genel sorunumuz var hiç şüphe yok. O sorunu demokrasi içinde aşmaya çalışıyoruz.


Ayrıca tabi demokraside boşluk olmaz Tuba hanım. Demokrasi boşluk kaldırmaz. Yani CHP bir şey yapmıyor, yapamıyor diye düşünenler varsa onun elini tutan yok. Yani biz hiçbir şeyi tıkıyor olamayız. Biz kimseden beni tıkıyorsun diye şikayetçi olmadık. Ne DSP’den şikayetçi olduk, ne SHP’den şikayetçi olduk, ne başkalarından şikayetçi olduk. Herkes serbest istediğini yapıyor. Şimdi birileri eğer bizim ötemizde bir başarının kolayca sağlanabileceğine inanıyorlar, onun yolunu, formülünü de biliyorlarsa ki bildikleri anda her birisi yığınla akıl fikir veriyor. Herkesin söylediği parlak projeler. Öyle yap şöyle olur. Yapıverin kardeşim.


Tuba ATAV- Yani halen CHP’nin bir alternatifi yoksa bu bizim başarımızdır mı diyorsunuz?


Deniz BAYKAL- Başarımız değil, bu iftihar edeceğimiz bir şey değil. Ama yaratılamamıştır. Bu CHP’nin buruda bulunuşunun önemini gösterir. Yani CHP’nin buraya nasıl geldiğinin anlaşılması için bir ipucudur. CHP bir sosyolojik gerçeği, bir siyasal gerçeği yansıtıyor. Efendim öyle değil böyle yap. Aklıyla konuşuyor birisi. Odasında oturmuş yazıyor çiziyor. O akılla, fikirle bu olmaz. Yani onunla yapan bir sürü siyasetçi var ortada. Onların aklıyla, fikriyle yola çıktılar, partiler kurdular. Herkes destek oldu. İç dış umutlar bağlandı. Şöyle olacak böyle bitecek dendi. Ne oldu? Ortada realite şudur. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye toplumunun, siyasetinin, tarihinin, kültürünün bir gerçeği olarak buradadır. Ve onu bir şekilde falan ikame edip, kaldır, değiştir, onu böyle yap, onun üzerinde mimari projeler, şöyle yap. Bunların hiçbirisinin ciddiyeti yoktur. Bu alternatif meselesini söylediniz. Zaman zaman bize işte AKP’nin alternatifi falan yok derler. Bunlar boş laftır. 60 tane hükümet geldi geçti. Geçecek, bunlarda geçecek ve onların alternatifi vardır. Ama maalesef sizinde demin söylediğiniz gibi Cumhuriyet Halk Partisinin şimdi Türkiye’de alternatifi yok. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi birileri kızsa da, rahatsız olsa da, oy vermese de alternatifsiz çok büyük bir işler yerine getiriyor.

Şimdi toplumda Cumhuriyet Halk Partisine oy vermemiş olan insanların gözünde de bugün Cumhuriyet Halk Partisi bu kurultaydan sonrada daha hızlı olarak giderek bir umut ve güven kurumu haline gelmeye başlıyor. Türkiye’nin sigortası olarak Cumhuriyet Halk Partisi algılanıyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisine oy vermemiş, şuana kadar oy vermemiş insanlar dahi iyi ki bu memlekette Cumhuriyet Halk Partisi var, iyi ki varsınız diyor.

Bu kurultay bize Türkiye’nin Cumhuriyet Halk Partisine bağladığı güvenin, umudun ortaya çıkması açısından bir vesile oldu. Yurttaşlarımıza da şunu gösterdi. Sen bakma Cumhuriyet Halk Partisi içinde işte kavga, tartışma, iddia, adaylık falan çok gürültü patırdı olur. Sonuçta görürsünüz her şey varacağı yere varır. Cumhuriyet Halk Partisi bütünlük içindedir, dayanışma içindedir, birlik içindedir ve çizgisi, platformu da o bilinen çizgi, platformdur. Siz buna sahip çıkabilirsiniz mesajını bu kurultay topluma vermiş oldu.

Tuba ATAV- Deniz bey hem hükümetten, hem diğer siyasi partilerden ve tabi özellikle AB’den partinize yönelik çok önemli eleştiriler var ama önce isterseniz kısa bir ara verelim. Sevgili seyirciler sakın bizden ayrılmayın Deniz Baykal’a soracağımız daha çok önemli sorular var. Şimdi kısa bir reklam arası.


Sevgili seyirciler doğruya doğru devam ediyor. CHP lideri Deniz Baykal konuğumuz. Efendim kurultayı uzun uzun konuştuk, parti içi eleştirileri konuştuk ama bırakın parti içini, hatta Türkiye’yi bırakın AB’den bile sizin partinize yönelik çok sert, çokça tartışılan eleştiriler geldi. İşte CHP’nin AB politikası olmadığı, AB’ye yönelik sıcak bakmadığı, AB projeleri üretmediği şeklinde ve hatta biraz daha tonu yüksek eleştiriler geldi. Bu eleştirilere de siz tabi sert tepkiler verdiniz ama neden oluyor bu eleştiriler? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Deniz BAYKAL- Bu aslında Cumhuriyet Halk Partisinin problemi değil. Olayı daha genel çerçeve içinde görmek lazım. AB’nin Türkiye ile ilişkilerini sorgulamak lazım. Yani AB’nin resmi ilişkilerini söylemiyorum. Ama AB adına ortaya çıkan, işte buralara gelip konuşmalar yapan, bir kısmı kendi AB’yi temsil yetkisinin üzerinde konuşmalar yapan kişilere bakarak söylüyorum. Maalesef o insanlar Türkiye ile ilişkilerini doğru bir Türkiye algılaması üzerine kuramadılar. Yani onlar Türkiye’yi AKP diye algıladılar. AKP’den çok memnunlar. AKP’den memnun olmaları, AKP’nin Türkiye’nin AB politikasını en iyi kavrayan, ona en yapıcı katkıyı getiren, demokratikleşme sorununu, hukuk devleti ve Avrupa standartlarının yaygınlaştırılması konusunda bilinçli çaba gösteren bir parti olmanın ötesindeki başka bazı özellikleri kullanılabilirlikleri dolayısıyla maalesef AB AKP’yi ideal Türkiye partneri diye gördü. Çok angaje oldular, çok kaynaştılar, çok bütünleştiler. Bunda da sakınca görmediler. Bunun AKP’yi teşvik etmek, AKP’yi işte AB’nin politikalarını uygulatan bir unsur haline dönüştürmek için gerekli diye düşündüler ve böyle bir çaba içine girdiler. AKP tıkandı, AKP çıkmaza girdi Türkiye’de. AKP’yle iş tutmanın artık gelecek bakımından umut vermediği, güven vermediği ortaya çıkmaya başladı. Birden bire AB’nin bazı çevreleri AKP’ye yatırım yaparak, Türkiye yatırımını AKP’ye yaparak, belki de yanlış yapmış olacaklarını değerlendirmeleri gerekirken buraya girmediler. Sanki AKP batmıyor AB batıyor gibi Türkiye bir anlayış içine girdiler. Bu çok yanlış bir yaklaşımdır. AKP’ye de iyilik değildir. AKP’ye katkı değildir. Yani AB adına konuşan o bilinen isimler AKP’den çok AKP’ci haline gelmişlerdir. Kraldan çok kralcı haline gelmişlerdir ve AKP adına Türkiye’yle kavga etmeye başlamışlardır. Bu kavgayı AKP adına bize yönelik yapıyorlar. Bu kavgayı AKP adına yargıya yönelik yapıyorlar. Bakın daha dün Sayın Danıştay Başkanı kendi ülkenizde yargıya gösterdiğiniz saygıyı bize de gösterin dedi. Ne kadar doğru bir söz. Ne kadar haklı bir söz. Ne kadar masum bir tepki. Yani kendi ülkelerinde yargıya saygıdan başka hiçbir şey ifade edemez durumda olan insanlar, AB kültürünün gereği budur. Türkiye’de yargıya hakaret etmeyi, yön vermeyi, küçümsemeyi, ileri geri konuşmayı kendileri için hak biliyorlar. Türkiye’de 7,5 milyona yakın oy almış olan bir siyasi partiyi boyunu posunu aşan patavatsız değerlendirmelerle bir takım ne olduğu belirsiz kişiler buraya gelip bize eleştiriler, suçlamalar yapıyor. Sen kim oluyorsun? Sen Türkiye’ye nereden biliyorsun? Türkiye’nin büyük tarihi serüveninin sen farkında mısın? Türkiye nerelerden yola çıktı. Nasıl bir modernleşme mücadelesinin içinden geçti. Türkiye’de demokrasiyi oturtturmak ne demektir sen biliyor musun? Hukuk devletini kurmak ne demektir biliyor musun? Türkiye medeni kanunu nasıl İsviçre’den aldı biliyor musun sen? Mecelleyi bıraktı da. Türkiye ticaret hukukunu, ceza hukukunu, o zamanki çağdaş Avrupa ülkelerinden hiç AB diye bir şey yokken, kimse bunu dayatmazken, zorlamazken, içerdeki kendi tepkilerini göze alarak nasıl bunu Türkiye’de yaşama geçirdi sen bunun farkında mısın? Bunun nasıl farkında mısın? Bunun nasıl başarıldığını biliyor musun? Türkiye çok partili düzene nasıl geçti? Defalarca kalkıştı nasıl birileri onu sabote etmek için partileri kullanmaya çalıştılar. Türkiye’de iç savaş çıkarmaya çalıştılar Musul meselesi için. Bütün bunlar nasıl aşıldı, nasıl Türkiye tekrar 46’dan itibaren gerçek anlamda çok partili rejime geçti. Nasıl 1950’de Türkiye iktidardaki savaş meydanından Çankaya’ya çıkmış bir Cumhurbaşkanının yapılmış bir seçimle nasıl mütevazı bir şekilde eline şapkasını alıp aşağıya indiğini sen biliyor musun? Bunun nasıl dünyada bir tane örneği var mı bunun? Bunları siz mi yaptınız? Türkiye’de demokrasi dinamikleri var. Türkiye’de askeri müdahaleler oldu. 12 Martta, 12 Eylül’de siz ne yapıyordunuz o zaman askeri müdahaleler olduğu zaman? Türkiye o askeri müdahaleler karşısında ne yaptı biliyor musunuz? Partiler nasıl kapatıldı, bizler nasıl sürgüne gönderildik, nasıl siyasi haklarımız yıllarca elimizden alındı. Öyle olduğu halde biz demokrasi umudumuzdan, inancımızdan Türkiye’nin bir gün demokratik bir şekilde yönetileceği kavgamızdan vazgeçmedik ve kendi mücadelemizle tekrar Türkiye’yi o askeri müdahale dönemlerinden aldık. Siz o zaman o askeri müdahaleyi yapanlarla kol kolaydınız. Basın özgürlüğü Türkiye’de hangi bedeller ödenerek gerçekleştirilmiştir biliyor musun? Galata’da öldürülen gazetecilerden senin haberin var mı? Türkiye’de 80 yaşında insanların ta Hüseyin Cahit’i kastediyorum İlhan Selçuk’a gelmeden. Yıllarca düşüncelerini yazdı diye hapse mahkum edildiklerinden haberin var mı? Bunların AB’yle bir ilgisi var mı? Seninle ilgin var mı? Sen demokrasi ukalalığı yapıyorsun gelmişsinde buraya. Ne hakkın var senin bunları söylemeye. Bu kültür bizim içimizden gelmiş. Bak yeni 82 yaşındaki saygıdeğer bir yazar sabaha karşı alındı götürüldü, sana soruluyor nedir diye? Efendim Ergenekon mergenekon diye lafı geveliyorsun ağzında. O Ergenekon’dan ne çıkacak? Bir yıla yakın süredir bu dava götürülüyor. Ne çıktı hala? İddianamesini göremedik.

Yani şimdi manzara bu, bunlar tabi haddini aşmıştır. Türkiye bir muz cumhuriyeti mi? Yani önüne gelen gelecek bu kadar ciddi, kurumsal tarihi olan, mücadelesi olan, herkesin önünü ilikleyip saygıyla karşılaması gereken bir büyük demokrasi, hukuk devleti ve modernleşme mücadelesini tek başına bütün İslam alemi içinde oldukça büyük bir başarıyla vermiş bir ülkeye sen nasıl yaklaşıyorsun? Ne hakla bunları söylüyorsun? Sen kim oluyorsun bunları söylemek için? Yani bunlar gelmişler oralarda elini cebine atıyor başlıyor ukalalık yapmaya. Bunlar yanlış. Bunlar Türkiye’nin AB ile ilişkisini olumlu yönde etkilemez. Ona en büyük zararı verir. Bugün AB’nin en büyük talihsizliği bütün bunları bilmeyen ukala bir takım insanların Türkiye AB ilişkileri adına buralarda ileri geri konuşmalarıdır. Bu yanlıştır. Bu bizim AB konusunda kimseye bir şey ispatlamaya ihtiyacımız yok. Bizim Genel Başkanımız, Başbakanımız imzayı attı. Ben gümrük birliği anlaşmasının Avrupa Parlamentosunun onaylanması için en büyük mücadeleyi verdim. O anlaşmanın oluşturulmasında bir katkım yok. Ama Türkiye’nin AB’ye girmesi için bu çok önemli bir olaydır, bunu gördüğüm için artık bu noktada geri dönüşte yok. Bunu onaylatmamız lazım diye onun mücadelesini verdim AB’de. Yani biz bu sürecin içinden geçiyoruz. Biz sağlıklı, ciddi, tam üye olmaya yönelik bir ilişki kurmak istiyoruz. O konuda AB’nin yanlışları da var. Sadece bizim yanlışlar değil, AB’nin yanlışları var. Bunları da söylemek istiyoruz. Bunları da konuşmak istiyoruz. Bunları konuşarak AB’li olunur. AB kültürü içinde ilişki böyle tartışarak olur. Teslim olarak değil, yaranarak değil. Her söylediğine haklıdır diye değil. Böyle elini avucunu kaldırıp onlara böyle teslim olarak değil. AB ilişkisi böyle kurulur. Biz öyle kurmak istiyoruz.

Yani böyle bir ortamda bu gelmiş şimdi birisi böyle konuşuyor. Şimdi bu konuşmaların olumsuz etkisi şu; güya iktidarda maalesef onları teşvik ediyor. Gidin açıklama yapın diyor. Heyetler gidiyor. Suçüstü yakalandılar. Birileri Avrupa Konseyi Başkanı bunu itiraf etti. Bizden kendileri istedi dedi. Eğer muhalefette evet demezse ben gelmem dedi. Doğru bir tavır. Avrupalı bir tavır o. Ama bu AB’li değil bakın. Avrupa Konseyinin Başkanı böyle. AB kendisini daha bir söz sahibi sayıyor Türkiye üzerinde. Ve o esiyor savuruyor. Buraya geliyor bunlar söylüyorlar. Bunlarda çok memnun bizim iktidarda. Aman gelin söyleyin, gelin söyleyin. Bu söylemek seni ne hale getiriyor? Geçenlerde söyledim Damat Ferit hükümetine döndünüz dedim. Onlardan medet uman, yabancılardan medet uman. Yabancılarda aman bunlar olmazsa benim burada sözümü söyleyecek kimse yok. Eyvah ben ne olurum diye bütün yatırımını onların üzerine yapmış. Şimdi o yatırımın beyhude olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bir şaşkınlık içinde hırsla bize saldırıyorlar. Bize niye saldırıyorlar? Biz milli mücadele döneminde biran hatırlayınız. Milli mücadele döneminde Tuba hanım, o milli mücadeleyi götüren insanlara İstanbul, İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetlerinin bir piyonu haline gelmiş olan yöneticiler Damat Ferit, Şeyhülislam, Padişah hepsi. İngilizlerin penceresinden bakıp Türkiye’yi tahlil ediyorlardı. İngilizlerde milli mücadeleyi verenlere en ağır suçlamaları yapıyordu değil mi? En ağır hakaretleri yapıyordu. Şimdi bize gelmiş birisi çılgınca şeyler söylüyor. Yani tekrar etmek istemiyorum. Boyunu aşan laflar. En ağır hakaretleri yapıyor Cumhuriyet Halk Partisine. Sen demokratik bir toplumda 7,5 milyona yakın oy almış bir siyasi partiye hakaret etme hakkını AB’nin hangi kültüründen alıyorsun? Sana bunu kim söyletiyor. Ne hakla bunu söylüyorsun? Nasıl söyleyebiliyorsun? Yani söylüyor gelmiş tıpkı Mustafa Kemal’e sergerdeler, ayak takımı, bunları ezin diyen İngiliz kumandanı gibi şimdi bunlar bize söylüyorlar. Bu AB’ye hizmet mi? Türkiye’nin AB ilişkilerini geliştirmeye katkı mı? Çok yanlış işler bunlar. Bunlar yani bizim AB politikamız vardı yoktu. Biz AB politikasını herkesten daha iyi biliyoruz. Bizim bu konuda hiçbir kompleksimizde yok. Türkiye’nin AB ile tam üyelik temelinde bir ilişki geliştirmesini Türkiye’de kimse bizden daha çok istiyor olamaz. Benden daha çok istiyor olamaz. Ben Türkiye’nin modernleşme iddiasıyla ortaya çıkmış partisinin Genel Başkanıyım. Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün o imzayı atan İsmet İnönü’nün koltuklarında oturuyorum. Türkiye’yi elbette AB’ye götürürüz ama saygın bir şekilde, onurlu şekilde, ona buna talimat alarak değil eşit şekilde. Polonya nasıl girdiyse bizde öyle girmek istiyoruz. Romanya nasıl girdiyse öyle girmek istiyoruz.

Tuba ATAV- Deniz bey aslında soracak o kadar çok sorum vardı ki ve ne yazık ki süremiz sona erdi için sorularım gene elimde kaldı. Umarım bir başka programda, daha yerel yönetimleri, seçimleri her şeyi konuşacaktık. Ne yazık ki süremiz sona erdi. Size tekrar teşekkür ediyorum. Çiçeğiniz içinde bir kez daha teşekkür ediyorum.

Deniz BAYKAL- Eşinizi de saygılarımı sunuyorum. Çocuğunuzun da gözlerinden öpüyorum.

Tuba ATAV- Sevgili seyirciler bu hafta doğruya doğruda CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ı ağırladık. Haftaya yine çok önemli bir konukla yine karşınızda olacağız. İyi Pazarlar, mutlu kalın ve tüm annelerin ve içinde anne sıcaklığı taşıyan herkesin anneler gününü de bir kez daha kutluyorum hoşçakalın.