Monday, April 14, 2008

GENEL BAŞKAN BAYKAL’DAN BAŞBAKAN ERDOĞAN’A MEL’UN, LANETLİ


-“Rüşvet Verdim” Diyen Başbakan Erdoğan’a Genel Başkan Baykal’dan Yanıt; “Rüşveti Alan da Veren de Mel'undur"
-“Başbakan zaman zaman söyler: Gözü vardır görmezler, kulağı vardır duymazlar. Ben de diyorum ki, gözün varsa gör, kulağın varsa duy, kalbin, yüreğin varsa anla, Rüşveti alan da veren de mel'undur. Mel'un lanetli demektir. Yani lanetlenmiştir”

-“Sen Baykal'la, CHP ile uzlaşmayı bırak, sen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile uzlaş. Sen önce Atatürk'le uzlaş. Atatürk'le kavga edeceksin, Türkiye Cumhuriyeti anayasası ile kavga edeceksin. Sonra bize diyecekler ki hadi ek sıkışın. Biz anayasa ve Atatürk'e ihanet edenlerle yılışık, yapay ilişkiler içine girmeyiz”

-“Türkiye'de enflasyon yükseldi, işsizlik arttı, Çiftçi perişan bir halde, Esnaf ve işçi şikayetçi, Türkiye borçla yaşıyor, Devlet, belediyeler, vatandaş borçlu. Herkes geleceğinden yiyor, Emeklilerin bile haklarına göz dikildi”

İletişim Koordinatörlüğü (İzmir) – Genel Başkan Deniz Baykal rüşver verdim diyen Başbakan Erdoğan’a İzmir’den yanıt verdi ve “rüşveti alan da veren de mel'undur" dedi.

İzmir Gaziemir, Aliağa metro istasyonları açılışında bir konuşma yapan Genel Başkan Baykal özetle şunları söyledi;

- Tek parti iktidarı bir ülkede huzuru ve barışı kontrol altına almaya tek başına yetmez. Eğer o destek doğru ellere verilmemişse, eğer desteği alanlar memleketin yararını sahiplenme konusunda samimi değilse o memlekette huzurun tehlikeye gireceğine çok yakından tanık olduk.

- AKP’nin iktidarda olduğu 5,5 yıl sonra daha birleşmiş, daha istikrarlı bir noktaya mı geldik. Ülkenin ekonomisinden anayasaya kadar her noktada yeni yeni sorunlar sıkıntılar ortaya çıkmadı mı?

- Türkiye'de enflasyon yükseldi, işsizlik arttı

- Çiftçi perişan bir halde

- TÜFE fiyatları patlamış gitmiş,

- Hububat ve bakliyat fiyatları patlamış durumda

- İthalatı zamanında yapmadın

- Bunlar hep yanlış ekonomi politikalarının sonucudur

- Esnaf ve işçi şikayetçi

- Türkiye borçla yaşıyor

- Devlet, belediyeler, vatandaş borçlu. Herkes geleceğinden yiyor

- Türkiye dünkünden daha borçlu

- Emeklilerin haklarına gözlerini diktiler şimdi

- Şimdi yeni bir kanun çıkarıyorlar. Yıllardan beri kurulmuş, işleyen belediyeleri kapatıyorlar

- Siyasi hesaplarla milletin vermeyeceği desteği oyunlarla alabilir miyiz diye kanun çıkarıyorlar

BAŞBAKAN'IN TEK DERDİ CHP

- Başbakan ülkeyi bu noktaya getirmiş, Türkiye'de sıkıntılar var. Böyle bir ortamda Başbakan'ın tek derdi var. Neymiş o: Deniz Baykal ve CHP.

- Geçen hafta dedi ki: 30 yıl öncesinden olaylar anlatarak beni suçlamaya çalışıyor. 30 yıl önce Başbakan 'ben mazot alırken rüşvet verdim' diyor. 30 yıl önce rüşvet verdiği için 30 yıl sonra Baykal'ı suçluyor. Bende cevap verdim. Dedim ki 'eğer senin tıynetinde rüşvet vermek varsa Baykal sana ne yapabilir.'

- Rüşveti vermek de almak da hukuken ve ahlaken doğru değildir

- Başbakan da çıkıyor diyor ki 'ben rüşvet verdim'

- İyi tıynetinin gereğini yapıyorsun

RÜŞVETİ ALAN DA VEREN DE MEL'UNDUR

- Başbakan zaman zaman söyler: Gözü vardır görmezler, kulağı vardır duymazlar. Ben de diyorum ki gözün varsa gör, kulağın varsa duy, kalbin, yüreğin varsa anla,Rüşveti alan da veren de mel'undur. Mel'un lanetli demektir. Yani lanetlenmiştir.

SEN ÖNCE ATATÜRK'LE UZLAŞ

- Memlekette uzlaşmanın temeli anayasadır

- Anayasanın temellerini konuşuyorum

- Bizim devletimizde mezheplerinden inançlarından dolayı ayrım yapılamaz herkes eşittir

- Hepimiz kardeşiz, hepimiz eşitiz, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyız

- Sen Baykal'la, CHP ile uzlaşmayı bırak, sen TC Anayasası ile uzlaş.Sen önce Atatürk'le uzlaş.

-Atatürk'le kavga edeceksin, TC anayasası ile kavga edeceksin.

-Sen gitmişsin ABD ile uzlaşmışsın.

- Sonra bize diyecekler ki hadi ek sıkışın

- Biz anayasa ve Atatürk'e ihanet edenlerle yılışık, yapay ilişkiler içine girmeyiz”

GENEL BAŞKAN DENİZ BAYKAL’IN İZMİR’DE AÇILIŞ TÖRENİNDE YAPTIĞI KONUŞMA AYNEN ŞÖYLE ;

“Sevgili İzmirliler, çok değerli kardeşlerim, İzmir Büyükşehir Belediyemizin çok değerli Belediye Başkanı, değerli milletvekillerimiz, ilçelerimizin, beldelerimizin değerli belediye başkanları, belediye meclis üyelerimiz, il genel meclisi üyelerimiz, sevgili muhtarlarımız, çeşitli siyasi partilerin temsilcisi çok değerli arkadaşlarım, hepinizi, bütün İzmirlileri kendi adıma, Cumhuriyet Halk Partisi adına içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.


Bir kez daha İzmir’de sizlerle bir arada olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum, mutluluk duyuyorum. Sizleri ne kadar sık sık gelirsem geleyim daima kendimi özlemiş olarak buluyorum. İzmir’e her gelişimde sanki yıllardır İzmir’e gelmemiş gibi bir duygu içinde geliyorum. Özlüyorum İzmir’i, İzmirlileri çok seviyorum, sizleri çok seviyorum.


Bugün gene çok güzel bir havada İzmir Büyükşehir Belediyemizin değerli Başkanımız Aziz Kocaoğlu’nun çok başarılı çalışmaları sonucunda gerçekleştirilmiş olan ve İzmir’in çok önemli bir ihtiyacına, gereksinmesine cevap verecek olan bir alt geçit açılışı için Gaziemir, Sarnıç alt geçit açılışı için bir aradayız. Uzun süredir bu alt geçitlerin tamamlanmasını bekledik. Her İzmir’e gelişimizde trafiğin nasıl sıkıştığına hep tanık olduk. Biran önce bitsin, İzmir ferahlasın, rahatlasın istedik. Şimdi bu çalışmalar ne güzel tamamlanmıştır ve bundan sonra İzmir’in havaalanıyla, aydın yoluyla, Denizli yoluyla kucaklaşması sağlanmıştır. Çok yerinde bir hizmet, çok başarılı bir çalışma. Başkanımızı yürekten kutluyorum.


Bu alt geçit projesinin İzmir’in temel altyapı sorunlarına ulaşım başta olmak üzere temel sorunlarına yönelik olarak İzmir Büyükşehir Belediyemizin uzun bir süreden beri götürdüğü sistemli çalışmanın sonucunda ulaştığımızı ve sadece bu değil, bununla birlikte diğer pek çok tesisin birazdan açılışını yapacağımız diğer alt geçit çalışması dahil olmak üzere bütün bu çalışmaların İzmir’in alt yapı sorunlarının çözümü bakımından çok önemli bir hizmet oluşturduğunu hepimiz çok iyi görüyoruz. Başkanımız maşallah karınca gibi çalışıyor. Ağustos böceği gibi ötmüyor ama karınca gibi çalışıyor değil mi?


Şimdi burada yapılan bu belediyecilik çalışmalarını dikkate alarak söyleyin bakalım İzmir Büyükşehir Belediyesinde üretici, çalışkan bir belediyecilik anlayışı var mı, yok mu? Var mı? Burada yan gelip yatıyorlar mı? Yani belediye başkanlığı yan gelip yatma yeri değildir ha. Burada yan gelip yatıyor mu belediye başkanımız? Yatmıyor değil mi, çalışıyor. Üretiyor değil mi? Üretiyor. Peki yaptığı çalışma kişisel bir çalışma mı, yoksa İzmir’in ihtiyacı olan bir çalışma mı? Çalışıyor da kendisine mi çalışıyor, İzmir’e mi çalışıyor? Hangisine? Yani yakınlarına mı çalışıyor, halkamı çalışıyor? Millete mi çalışıyor, kendine mi çalışıyor? İzmirli bunun hükmünü verir. İzmir bir baktı mı anlar. İzmirli kimin ne olduğunu bilir. Değil mi biliyorsunuz.


Peki bu çalışmalar planlı, projeli, ciddi altyapılı, hazırlıklı, düzenli bir çalışmamı yoksa aklına estiği gibi, kafasına geldiği gibi onun bunun lafıyla girilen çalışma türünde mi? Düzenli, planlı, projeli. Öyle değil mi? Peki başkan dürüst başkan mı, değil mi?


Şimdi bakın biz genellikle dedikoduyu seven bir milletiz. Dedikodu severiz. Başkanla ilgili bir dedikodu yok mu? Dürüst diyorsun. Yani hakkını veriyorsunuz öylemi? Peki şimdi böyle bir belediyemizin burada bulunduğunu ben biliyorum. İzmir belediyecilik bakımından çok şanslı bir yerimiz. Daha öncede Türkiye’mizin en başarılı, İzmir’in çok değerli evladı Ahmet Piriştina burada belediye başkanlığı yapıyordu. Onunla da iftihar ediyorduk. Ahmet beyden sonra Aziz bey geldi. Aziz bey hiç gidişatını bozmadan, hiçbir reklam, şöhret, yapay destek, şov arayışına girmeden bildiği gibi, milletin yararına, İzmir’in yararına olduğuna inandığı doğrultuda sabırla, kararlılıkla çalışarak hizmet etti değil mi?


Hepimiz bunu görüyoruz ve bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Bende Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak İzmir’de başarılı, dürüst, çalışkan, üretici, İzmir’i gece gündüz düşünen, İzmir’de her iş daha iyi olsun diye gayret gösteren, bunun için her türlü çabayı, uzlaşmayı, işbirliğini sergileyen bir anlayışta başkanımızın olmasından dolayı iftihar ediyorum ve Aziz beyi kutluyorum.


Durum bakalım, devamı işi ayrı onu sonra düşüneceğiz. Şimdi önümüzdeki durumun tespitini yapıyoruz, fotoğrafını çekiyoruz tamam mı? Çok teşekkür ederiz.


Sevgili İzmirliler, değerli kardeşlerim, bugün öbür çalışmalara da tanık olacağız ve bana öyle geliyor ki, her iki haftada bir, 15 günde bir Aziz bey beni buraya getirecek, bu hizmetleri gösterecek, bu hizmetleri biz İzmir’e ve Türkiye’ye anlatmaya devam edeceğiz. Sık sık bir arada olacağız.


Değerli arkadaşlarım, memleketin genel durumuyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Şimdi sevgili İzmirliler, değerli kardeşlerim, her şey bir yana şunu bir genel değerlendirme olarak sizlere söylemek istiyorum. Maalesef Türkiye geride bıraktığımız 5,5 yıllık süre içinde çok büyük bir şansı, çok büyük bir fırsatı yeterince kullanamamıştır. Bunun üzüntüsü içindeyiz. Yani 5,5 yıl önce Türkiye’de bir tek parti iktidarı, rahat bir parlamento çoğunluğu, koalisyona gerek kalmayan bir hükümet oluşumu sağlandı. Türkiye’nin sorunları, dertleri belli, istikrar, huzur ve uyum içinde çalışmanın bütün şartları vardı. Parlamentoda bir muhalefet partisi olarak bizde her türlü katkıyı, desteği vererek uyum içinde, işbirliği içinde, Türkiye’mizin temel sorunlarının çözülmesi için ne gerekirse yapalım anlayışını sergiledik. Ama bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, tek parti iktidarı, halkın yüksek siyasi desteği bir memlekette huzuru, barışı, uyumu ve istikrarı güvence altına almaya tek başına yetmiyor. Eğer doğru ellere o emanet edilmemişse, o destek, o katkı eğer doğru ellere verilmemişse o desteği alanlar, o katkıyı alanlar eğer memleketin siyasi temellerini, anayasasını, ilkelerini, ülkenin yararlarını, çıkarını koruma, sahiplenme konusunda içtenlikle işbirliği yapma anlayışında değilse, hele o desteği alanlar memleketin siyasi temelleriyle kavgalı ise, çelişkili ise o memlekette huzurun tehlikeye girebileceğine çok somut bir şekilde tanık olduk değil mi? Yani millet iyi niyetle oy verdi hiç kuşku yok. Türkiye’yi huzura kavuştur, barışa kavuştur, ekonomik sorunlarımızı çöz. Ülkeyi birleştir, bütünleştir diye oy verdi değil mi? Peki 5,5 yıl sonra daha birleşmiş, daha istikrarlı, daha kaynaşmış bir noktaya mı geldik? Her noktada tablo ortada değil mi? Yani ülkenin ekonomisinden ulusal bütünlüğüne kadar anayasamızın, cumhuriyetimizin temellerine kadar bizim çok temel bağımsız siyaset üstü kalması gereken kuruluşlarımızla ilişkiye kadar her noktada yeni yeni sorunlar sıkıntılar ortaya çıkmadı mı? Şimdi onun sıkıntısı, sancısı içinde değil miyiz? Böyle bir noktaya gelişten mutluluk duymak mümkün mü? Türkiye’yi bu noktaya ülke yönetme sorumluluğunu üstlenenlerin getirdiği açık değil mi? Her türlü yetki verilmiş, sen götüreceksin. Bugün geldiği noktada eğer Türkiye’de istikrar yoksa, barış yoksa, huzur yoksa, uyum yoksa, gerginlik varsa, çatışma varsa, kaygı varsa bunun sorumlusu hiç kuşku yok ki, ülkenin kaderi eline emanet edilmiş olan insanlardır öyle değil mi?


Değerli arkadaşlarım, maalesef böyle bir noktadayız. Bundan büyük üzüntü duyuyorum. Türkiye iyi yönetilememiştir. Ekonomimizde iyi yönetilemedi. Bugün bakınız dünyanın en uygun ekonomik ortamı yaşandı. Fevkalade bol olanaklar ortaya çıktı. Ama Türkiye’nin temel sorunları çözülmedi. Tekrar enflasyon kendisini hissettirmeye başladı. Tekrar Türkiye’de cari açık, tekrar Türkiye’de dış ticaret açığı, tekrar Türkiye’de borçlanma ciddi bir sorun haline gelmeye başladı. Faizler çok yüksek düzeyde ortaya çıktı. Türkiye’de kalkınma hızı düştü, enflasyon yükselmeye başladı. İşsizlik artmaya başladı. Bölgeler arası gelişme farklılıkları ortaya çıktı. Ekonomi huzurluk ve sıkıntı yaratıyor. Bugün geldiğimiz noktada çiftçi perişan bir halde. Gübre fiyatları patlamış gitmiş. Ne enflasyon izah edebilirsiniz, ne doların ya da euronun fiyatındaki değişmeyle izah edebilirsiniz. Onlardan bağımsız patlamış gitmiş yanlış yönetimin sonucu. Türkiye’de hububat ve bakliyat patlamış fiyatlarıyla. Yanlış yönetim, yanlış tarım politikası, desteği vermedin zamanında. Katkıyı yapmadın, engellendin. Şimdi patladı gitti. İthalatı zamanında yapmadın. Toprak Mahsulleri Ofisini devreden çıkardın. Elindeki stoklarını Toprak Mahsulleri Ofisi eşe dosta peşkeş çekti, dağıttı. Şimdi pirincin fiyatına bak, bulgurun fiyatına bak, bakliyatın fiyatına bak. Hepsi patladı çıktı. Bu tamamen yanlış bir ekonomi politikası götürmenin sonucunda ortaya çıktı. Çiftçi şikayetçi, esnaf şikayetçi, piyasa daralmış, işyerleri kapanıyor. Esnaf primini ödeyemiyor, sigortasını ödeyemiyor, vergisini ödeyemiyor, dükkanının kirasını ödeyemiyor. Türkiye borçla yaşıyor, borçla. Kredi kartlarıyla insanlar borçlanıyor, bankalarda tüketici kredisi alarak borçlanıyor. Türkiye 90 katrilyonun üzerinde tüketicinin borçlandığı bir ülke haline geldi. Devlet borçlu, belediyeler borçlu, vatandaş borçlu, herkes geleceğinden yiyor.


Değerli arkadaşlarım, ekonomi düzeldi mi? İşsizlik çözüldü mü? Çiftçinin beli doğruldu mu? Esnaf rahatladı mı? Yatırım yapılıyor mu? Ne bu, bu ne? Yani değerli arkadaşlarım, Türkiye dünkünden daha borçlu. Dünkünden daha çok açığı var Türkiye’nin. Türkiye hazır yiyor. Dışarıdan ithalat yaparak yiyor. Neyle ithal ediyoruz? Dövizle. Dövizi nasıl buluyoruz? Borçla. Borç yiyen faizle yiyor değil mi? Giderek o nedenle çıkışıyoruz, o nedenle Türkiye’nin üzerindeki yük her geçen gün daha artıyor.


Değerli arkadaşlarım, ekonomi böyle, sosyal yaşam böyle. Şimdi emeklilerin haklarına gözlerini diktiler. Yeni bir yasa getirerek emeklilerin elindeki olanakları daraltmaya, kısıtlamaya çalışıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızda bu konuda mecliste çok büyük bir mücadeleyi veriyorlar.


Değerli arkadaşlarım, şimdi belediyeleri hedef seçtiler. Yeni bir kanun çıkarıyorlar, belediyeleri, kurulmuş yıllardan beri işleyen belediyeleri iptal ediyorlar. Belediyelik haklarını ellerinden alıyorlar. Ya da siyasi hesaplarla ilçeler yaratıp onu oraya, bunu buraya bağlayarak acaba milletin vermeyeceği desteği oyunlarla alabilir miyiz diye kanun çıkarıyorlar.


Değerli arkadaşlarım, bu iyi bir gidiş değildir. Bunları milletimiz çok iyi tespit etmiştir. Bu ortam içinde Başbakan Türkiye’yi bu noktaya getirmiş, Türkiye’de çok büyük sorunlar, sıkıntılar var. Bütün millet ve dünya geleceğe kaygıyla bakıyor. Türkiye nereye gidiyor diye düşünüyor. Böyle bir ortamda Başbakan durmuş tek derdi var. Başbakanın tek derdi var. Nedir o? Deniz Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi. Başka bir derdi yok. Varsa yoksa Deniz Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi. Geçen hafta gitti dedi ki, bizi suçlamak istiyor, beni suçlamak istiyor. 30 yıl öncesinden böyle olaylar anlatarak beni bugün suçlamaya, bugün vurmaya çalışıyor. Neymiş? 30 yıl önce, yani devletin sağ iktidarlar elinde 70 sente muhtaç edildiği dönemde Başbakan ben mazot alırken rüşvet verdim diyor. 30 yıl önce rüşvet vermiş olduğu için 30 yıl sonra Deniz Baykal’ı suçlamaya çalışıyor. Ben çıktım dedim ki, eğer tıynetinde rüşvet vermek varsa Deniz Baykal sana ne yapsın?


Değerli arkadaşlarım, rüşveti vermekte, almakta hem hukuken, hem ahlaken aynı konumdadır öyle değil mi? İkisi de aynıdır. Hukukende öyledir, ahlaken de öyledir. Başbakanda çıkıyor diyor ki, ben rüşvet verdim. İyi, tıynetinin gereğini yapmışsın.


Şimdi değerli arkadaşlarım, Başbakan bunu söyledi. Ben bu lafları söyledim ama eklemek istediğim bir şey daha var. Başbakan zaman zaman söyler. Bazılarının gözü vardır görmezler falan der. Şimdi bende diyorum ki, gözün varsa gör, kulağın varsa duy, kalbin varsa anla. Rüşveti alanda verende melundur. Tamam mı arkadaşlar, anlaştık mı? Melun lanetli demektir. Yani lanetlenmiştir. Tamam mı? Tamam.


Değerli arkadaşlarım, sevgili İzmirliler Başbakan, uzlaşalım, uzlaşalım diyor. Değerli arkadaşlarım, bir memlekette uzlaşmanın temeli anayasadır. Anayasa hepimizin uzlaşmak zorunda olduğu çerçevedir. Hepimiz anayasayı içimize sindireceğiz. Anayasamızın ayrıntılarını konuşmuyorum, temellerini konuşuyorum. Yani Türkiye nasıl bir devlettir, biz nasıl bir milletiz, biz kendimizi nasıl algılıyoruz. Birbirimize nasıl bakıyoruz. Bu ta cumhuriyetin, devletin kuruluşuyla birlikte belirlenmiştir. Biz öyle bir devletiz ki bizim devletimizde insanlar arasında dinlerinden, mezheplerinden, inançlarından dolayı hiçbir ayrım yapılamaz. Herkes eşittir. Bizim devletimizde insanlarımız arasında ırkından, etnik kökeninden dolayı bir ayrım yapılamaz. Herkes eşittir. Irkı, kökü, kökeni, ailesi aşireti, sülalesi ne olursa olsun, mezhebi ne olursa olsun, inancı, dini ne olursa olsun hepimiz kardeşiz, hepimiz eşitiz, hepimiz Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşıyız.


Değerli arkadaşlarım, hepimiz eşitiz. Bu eşitlik lafta bir eşitlik değil. İşe girerken eşitiz. O bizden, bu bizden değil. Yok öyle ayrım. Yok öyle bir ayrım. O benim mezhebimden, bu benim inancımdan. Yok öyle bir ayrım. Bu benim ailemden, benim tarikatımdan. Yok öyle bir ayrım, yok! Hepimiz eşitiz. Bu eşitlik işin özü. Bizim anayasamızın temeli bu. Böyle olacak değil mi? Olması gereken bu değil m? Böyle olmazsa iş bozulur değil mi? Kardeşlik zarara uğrar değil mi? Bazılarımız kendilerini dışlanmış hisseder değil mi?


Şimdi değerli arkadaşlarım, bu bizim anayasamızın temeli. Bunu bozmayacaksın. Kimse bir yere inancından dolayı gelmeyecek. Mezhebinden dolayı gelmeyecek. Aklından, fikrinden, vatanseverliğinden, çalışkanlığından, hizmet kabiliyetinden dolayı hak ettiği için gelecek. Öyle değil mi? Şimdi bunun tersi olursa işler bozulur. Türkiye’de böyle bir tablo var. Bunu bozmanın yolu siyasete inançları karıştırmaktır. İnançlar saygıdeğer. Herkesin, hepimizin inancı var. Hepimizin kendine göre inancı var. Hepimiz inançlarımızı hiçbir zaman devletin uygulamasına, kararına taşımayacağız. İnancımızı hukuka, mahkemeye taşımayacağız. İnancımızı okula, eğitime sokmayacağız. Bunları ayıracağız. Bunları ayırmazsak iş kötü olur. Bunların karıştığı yerlerdeki durumu görüyoruz.


Şimdi değerli arkadaşlarım, bu temelleri bu 5,5 yılda bozmaya kalktılar. Bozmaya kalktılar yavaş yavaş ortaya çıktı. Durum görüldü. Şimdi tabi büyük sıkıntılar ortaya çıktı. Bu sıkıntılardan dolayı hepimiz büyük üzüntü içindeyiz. Yani uzlaşma deniyor. Sen benimle uzlaşmayı bırak. Deniz Baykal’la uzlaşmayı bırak, Cumhuriyet Halk Partisiyle uzlaşmayı bırak. Sen Türkiye Cumhuriyetinin anayasasıyla uzlaş! Sen Deniz Baykal’la, CHP’yle uzlaşmayı bırak. Sen önce bu devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le uzlaş! Yani Atatürk’le kavga edeceksin. Türkiye Cumhuriyetinin anayasasıyla kavga edeceksin. Sonra bize diyecekler ki, hadi el sıkışıverin. Hadi el sıkışıverin Deniz Baykal. Cumhuriyet Halk Partisi bu kapatıverelim. Böyle bir şey olabilir mi? Biz cumhuriyetimizin temellerine, anayasamıza ve Atatürk’e ihanet ederek hiç kimseyle yapay, sahte, yılışık ilişkiler içine girmeyiz.


Şimdi değerli arkadaşlarım, o nedenle burada bir kez daha söylüyorum. Sen gitmişsin Amerika’yla uzlaşmışsın ama bizim cumhuriyetimizle uzlaşmaya gerek duymuyorsun. Böyle bir şey olmaz. Bu meseleleri çözmek lazım. Sevgili İzmirliler merak etmeyin bu sıkıntıları aşacağız. Bu sıkıntılar geçicidir. Türkiye’miz sağlam temellere sahiptir. Demokrasimizin güçlü bir altyapısı ve birikimi vardır. Yaşadığımız sorunları, sıkıntıları en kısa zamanda aşacağımızdan hiç kuşku duymuyorum. Hep birlikte bunu aşarız, yeter ki el ele verelim, yeter ki birliğimizi, bütünlüğümüzü koruyalım. Milletçe hakkımıza, hukukumuza sahip çıkalım.


Sevgili İzmirliler bu güzel günde hem bu sevincinizi paylaşmak istedim, hem de bu düşüncelerimi sizlere yansıtmak istedim. Yakınlığınıza, ilginize, dostluğunuza yürekten teşekkür ediyorum. Hepinizi kutluyorum. Bu tesisin herkese, hepinize hayırlı olmasını diliyorum. Gaziemir’e de Sarnıç’a da hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizin gözlerinden öpüyorum, sağolun. Teşekkür ederim.”