Friday, August 03, 2007

Genel Başkan Baykal PM öncesi güncel ve siyasi gelişmeleri değerlendirdi, gazetecilerin sorularını yanıtladı...


-“Bir süreden beri örtülmek istenen, gizlenmek istenen bazı temel gerçekler artık saklanamaz hale gelmiştir. Elektrik ve su kesintileri günümüz yaşamının bir gerçeği haline dönüşmeye başlamıştır”
-“Ne yazık ki, Türkiye alt yapı sorunlarını çözmek için gerekli kararları zamanında almamış, gerekli girişimler yapılmamıştır. Tamamen makyaja yönelik, sorunları gizlemeye yönelik bir politika sürdürülmüştür ve bunun sonucunda başkentte 2 günde bir su verilebilir noktaya gelinmiştir”

-“Temel sorunlar çözülmemiştir. Bu temel sorunların çözülmesi için yeni ve ciddi bir uygulamaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Türkiye yatırım yapmak, istihdamı artırmak, Üretim yapmak zorundadır. Gösterişi, birbirimizi avutmayı ya da bir takım çevrelerin bekleyişleri doğrultusunda onları mutlu edecek türde harcamalar yapma yerine, tüm toplumun ihtiyaçlarını temel alan bir anlayışla yatırım yapmayı öncelikli bir ihtiyaç haline dönüştürme gereği vardır”

-“Maalesef dün 3 şehidimiz daha var. Öyle anlaşılıyor ki, bu, bu şekilde böyle kendi haline bırakılacak olursa Türkiye’yi taciz etmeye de devam edecektir bu süreç. Bunun karşısında etkili, kararlı bir politikayı artık gündeme getirme zamanı gelmiştir”

-“Hiçbir siyasi parti şartları, olanakları, konjonktürü kullanıp cumhurbaşkanlığını kendi tekeline alma çabası içine girmemelidir”

-“Canım, benim elimde, ben istediğimi seçerim, bırakın seçeyim. Seçersen seç arkadaş. Tavsiye etmiyorum. Yanlış yaparsın”

Genel Başkan Baykal’ın açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar için tıklayınız...

İletişim Koordinatörlüğü ( Ankara ) - Genel Başkan Deniz Baykal PM öncesi güncel ve siyasi gelişmeleri değerlendirdi, gazetecilerin sorularını yanıtladı.. Genel Başkan Baykal’ın açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle ;


“Bugün PM toplantısına geçmeden önce sizleri selamlıyorum. Bildiğiniz gibi bir seçim dönemini tamamladık. Şimdi seçim sonrası Türkiye’nin bir yandan siyasal yapılanmasıyla ilgili sorunları, konuları ele alıyoruz. Bu konuda önümüzdeki günlerde bir takım gelişmelerin ortaya çıkacağını biliyoruz.


Öte yandan bir seçim sonrasında Türkiye’nin gerçek sorunlarıyla ilgili olarak çok önemli bir yeni tablonun ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Buna kamuoyumuzun dikkatini çekmek istiyorum.

Bir süreden beri örtülmek istenen, gizlenmek istenen bazı temel gerçekler artık saklanamaz hale gelmiştir. Gizlenemez hale gelmiştir ve kendisini ortaya koymaya başlamıştır. Elektrik ve su kesintileri günümüz yaşamının bir gerçeği haline dönüşmeye başlamıştır. Bu tabi hepimizi düşündürmesi gereken pek çok konuyu ortaya koyuyor. Yani niçin Türkiye bu noktada başkentinde, dünyanın en önemli metropollerinden birisi olan İstanbul’da su sorunuyla, su kriziyle karşı karşıya kalmaya başlamıştır.


Ankara’da su kesintileri artık önlenemez bir gerçek haline gelmiştir. Su kesintileriyle dolayısıyla eğitim sorununun bundan etkilenmesi .projeleri ortaya atılmaktadır. Eğitime geç başlayalım, 1 ay eğitim başlangıç tarihini öteleyelim önerileri yapılmaktadır.


Bu tabi Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ortaya koyan gerçek işaretler, gerçek belirtiler olarak bence büyük değer taşıyor. Ne yazık ki, Türkiye temel sorunlarını, alt yapı sorunlarını çözmek için gerekli kararları zamanında almamıştır. Bu konuda gerekli girişimiler yapılmamıştır. Tamamen makyaja yönelik, sorunları gizlemeye yönelik bir politika uzun bir süreden beri sürdürülmüştür ve bunun sonucunda da bugünlere gelinmiştir. Şimdi Ankara’da başkentte 2 günde bir su verilebilir bir noktadayız. Bir süre sonra İstanbul’un bu tabloyla karşılaşması kaçınılmaz gözüküyor.



Ne yatıyor bunun altında? Yani Türkiye büyükşehir belediyeleri ellerindeki geniş mali olanakları, olağanüstü büyük kaynakları acaba niçin bu temel gerçek sorunları çözümü için harcamamışlardır? Bu büyük kentlerde olmadık yerlere, olmadık paraların harcandığını bu kentlerin sakinleri çok yakından biliyor. Yani bu kadar hovardaca, bu kadar israf, bu kadar gösteriş harcaması, sorunsuzca uzun bir süreden beri yapıla gelmiştir. Ama 15 yıla yakın bir süreden beri iktidarda bulunan bir anlayış maalesef bir kent yaşamının temel ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir.


Bu tabi acı bir tablo, bir gerçek, bir politikanın iç yüzünü ortaya koyan manzara. Nasıl göstermelik, nasıl aldatmacaya yönelik, nasıl günü geçiştirmeye yönelik bir uygulamanın yapıldığı bu tabloyla net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Buna herkesin dikkatini çekmek istiyorum. Bunun beraberinde çok ciddi konuların, sorunların ortaya çıkması da kaçınılmaz gözüküyor.


Aynı şekilde elektrik konusu, enerji sorunu yani bu kadar önemli bir konunun bu kadar sorumsuzca ihmal edilmiş olmasını anlamak mümkün değildir. Yıllardan beri geliyorum diyen bir sorundur bu. Geliyorum diyen bir sıkıntıdır. Daha geçen yıl İstanbul’da yapılan bir enerji konferansında ben kürsüden bir enerji krizine doğru Türkiye’nin gitmekte olduğunu açık bir dille ifade ettim.


Konuyla pek çok uzman bu uyarılarını uzun bir süreden beri yapıyor. Ama ne yazık ki, hiçbir şekilde konuya sahip çıkılmadı. İlgilenilmedi ve şimdi elektrik kesintileri de bir kaçınılmaz sonuç olarak ortaya çıktı. Özellikle turizm bölgelerimizde güney ve batı Akdeniz bölgelerinde, güney sahillerimizde çok ciddi programlı kesinti uygulamasına geçilmiştir ve bu turizmi ciddi şekilde baltalamaya başlamıştır. Turizm sektöründen çok ciddi yakınmalar yükselmeye başlamıştır.


Yani bir yanlış politikanın, bir ihmalin bedelini şimdi Türkiye ekonomisi, turizm sektörü de ödüyor, vatandaşlarımızla birlikte. Niye böyle olmuştur? Gereken yatırım yapılmamıştır. Türkiye’de çok açık net bir şekilde elektrik yok, su yok çünkü yatırım yok. Zamanında yatırım yapılmış olsaydı Türkiye’de elektrikte olurdu, su da olurdu. Türkiye’de 3,5-4 milyar dolar yıllık bir enerji yatırımı ihtiyacı olduğu halde 1 milyar doların altında ancak yatırımla durum geçiştirilmiştir.


Gene aynı şekilde Türkiye’de yapılan yatırımlarla ancak 750 milyon kWh’lik bir kapasite devreye girmiştir. Bu 2-2,5 milyar kWh’lik ihtiyaç bulunduğu halde yıllık artış 750 milyon kWh’lik bir artışla yetinilmiştir ve şimdi bugünkü sıkıntılı noktaya işler gelip dayanmıştır.


Tabi bunun bir sonucu da Türkiye’de enerji üretiminin bu sıkıntıya sürüklendikten sonra ancak daha pahalı, daha maliyetli, gereksiz yere çok daha yüksek harcamalarla ihtiyacın karşılanması mümkün noktaya gelmiş olmasıdır. Yani Türkiye’nin kendi doğal enerji kaynaklarını kullanmaya yönelik sorumlu, ciddi bir yatırım politikası zamanında yürürlüğe konulmuş olsaydı Türkiye’nin hidrolik kaynakları, Türkiye’nin linyit kaynakları zamanında değerlendirilmiş olsaydı bu noktaya gelinmezdi. Ama şimdi geldiğimiz noktada hemen en kestirme, en hızlı, en kolay, en çabuk devreye girecek tesis arayışına sürüklenilmiştir. Bu tesislerde en pahalı toplumsal maliyeti, ekonomik maliyeti en yüksek harcamalar olarak kendisini göstermiştir. Böyle bir temel yanlışın içine girdiğine de dikkatinizi çekiyorum.


Yani yoksulluk, akılsızlık, yatırımsızlık bizi çok daha masraflı, çok daha pahalı, çok daha yüksek harcamalı bir uygulama mecburiyetiyle karşı karşıya bırakmıştır. Bu önümüzdeki günlerde Türkiye’nin gerçek sorunlarına yönelik ciddi öncelikler tartışması içine girmesi gerektiğini ortaya koyuyor.


Yani ekonomi politikamızla ilgili bu tablolar kendisini gösteriyor. Gene ekonomimizdeki kırılganlık artarak devam ediyor. Türkiye cari açığın, dış ticaret açığının kaygı verici boyutlarda oldu net bir şekilde görülüyor. Türkiye’de borçlanmanın tırmanmaya başladığı anlaşılıyor. Dışarıdaki dalgalanmaların Türk ekonomisine çok ciddi bir ölçüde yansıyacağı her olayla bir kez daha ortaya çıkıyor.


Böyle bir tablonun içinden geçiyoruz. Temel sorunlar çözülmemiştir. Bu temel sorunların çözülmesi için yeni ve ciddi bir uygulamaya Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Türkiye yatırım yapmak zorundadır. Türkiye istihdamı artırmak zorundadır. Üretim yapmak zorundadır. Gösterişi, birbirimizi avutmayı ya da bir takım çevrelerin bekleyişleri doğrultusunda onları mutlu edecek türde harcamalar yapma yerine tüm toplumun ihtiyaçlarını temel alan bir anlayışla yatırım yapmayı öncelikli bir ihtiyaç haline dönüştürme gereği vardır.


Gene aynı şekilde Türkiye’nin gerçek sorunları derken terör konusunun gündemden düşmediğine bir kez daha tanık oluyoruz. Maalesef dün 3 şehidimiz daha var. Öyle anlaşılıyor ki, bu, bu şekilde böyle kendi haline bırakılacak olursa Türkiye’yi taciz etmeye de devam edecektir bu süreç. Bunun karşısında etkili, kararlı bir politikayı artık gündeme getirme zamanı gelmiştir. Bu konuda pek çok değerlendirmenin yapıldığını, senaryoların ortaya atıldığını biliyoruz. Ama artık niyet beyanı, temenni ve dayanışma açıklamalarının ötesinde Türkiye’nin bu sıkıntılarına son verecek etkili uygulamaları bir an önce yürürlüğe koyma mecburiyetimiz vardır.


Bu yöntemleri bizim hiç kuşku yok Irak hükümetiyle, Kuzey Irak’taki yerel yetkililerle, ABD ile çok ciddi bir ölçüde müzakere etmemiz lazımdır. Irak Başbakanın Türkiye’ye yapacağı ziyaret bu çerçevede bir büyük fırsattır. Irak Başbakanına Türkiye’ye yönelik bir terör örgütünün Irak topraklarında himaye edilmesini hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimizi kararlılıkla anlatma ihtiyacı vardır.


Amerika’yla bu konuda çok ciddi bir çalışma yapmaya ve kararlılığı yürürlüğe koymaya ihtiyaç vardır. Bu bekleyiş toplumumuzda giderek yükseliyor, buna bir kez daha bu vesileyle dikkati çekmek istiyorum.


Irak’a yönelik bir muhtemel askeri harekat işbirliğinin bir senaryo olarak ortaya atılmış olması bu konuda bir takım tartışmaların başlamış olması gerçekten üzüntü vericidir. Artık Türkiye’nin oyalanmaya tahammülü yoktur. Bir an önce çok güven veren kararlı, net uygulamaları ortaya koyma mecburiyeti vardır.


Bu genel konulara dikkati çektikten sonra önümüzdeki dönemle ilgili olarak cumhurbaşkanlığı konusunu hepimiz ilgiyle izliyoruz. Bu konuda bizim tavrımızı biliyorsunuz. Biz çok açık bir şekilde Türkiye’de seçimden sonra yeni bir siyaset döneminin başlaması gerektiğine inanıyoruz. Bu yeni siyaset döneminde uzlaşmanın, işbirliğinin temel alınmasının zorunlu olduğu kanısındayız ve bu yeni parlamento dönemini bu açıdan bir fırsat, bir şans, bir başlangıç noktası olarak kullanmalıyız diye düşünüyoruz. Daha önceki parlamento döneminde yaşanan gerginliklerin, çatışmaların, mücadelelerin, inatlaşmaların, kamplaşmaların bu parlamentoya yansıtılmamasının büyük önem taşıdığı kanısındayız. Bu parlamento dönemi uyumla başlamalıdır. Uzlaşmayla başlamalıdır. Anlaşmayla başlamalıdır. Seçilecek olan cumhurbaşkanlığı makamını dolduracak olan bir kişidir. Cumhurbaşkanlığı hiçbir siyasi partinin iç işi sayılamaz. Cumhurbaşkanlığı 72 milyonun her birisinin aynı derecede yakından ilgilenme hakkına sahip olduğu bir konudur. 72 milyonun konusudur. O nedenle buraya seçilecek cumhurbaşkanını parlamentoda yer alan siyasi partilerin içlerine sindireceği, onay vereceği, uygun göreceği bir kişi olarak belirlemenin yeni dönemin uyum ve uzlaşma dönemi olarak gelişmesine çok büyük katkısı olacağını düşünüyorum.


Başbakanın bu konuda açık taahhütleri var. Bir uzlaşma anlayışı içinde cumhurbaşkanını seçeceğiz dedi. Bu doğrultuda muhalefet partileriyle temas kuracağını ifade etti. Biz bu temaslara hazır bir noktadayız. Eğer bize bu konuda bir uzlaşma anlayışı içinde birlikte cumhurbaşkanı seçimine katkı verme talebi gelirse bunu iyi niyetle değerlendireceğiz ve bu doğrultuda üzerimize düşeni yapacağız. Bu konuda kimsenin tereddüdü olmasın.


Daha öncede geçen dönemde de buna benzer açıklamalar yapmıştım onlar o zaman değerlendirilmemişti. Şimdi tekrar ifade ediyorum. Yani bu defa değerlendirilsin artık. Bu çağrılarımıza kulak verilsin. Bu önerilerimizin değeri, önemi anlaşılsın ve bu doğrultuda artık harekete geçilsin. Bu Türkiye’nin bekleyişidir. Türkiye’nin ihtiyacıdır.


Eğer böyle bir iyi niyet ve uzlaşma dönemi açılırsa bundan ben inanıyorum ki, başta ülkemiz olmak üzere herkes, bütün siyasi partiler yararlanır. Çünkü dediğim gibi hiçbir siyasi parti cumhurbaşkanlığını kendi tekeline almaya kalkışmamalıdır. Cumhurbaşkanlığı Türkiye’nin cumhurbaşkanlığıdır. Hiçbir siyasi parti şartları, olanakları, konjonktürü kullanıp cumhurbaşkanlığını kendi tekeline alma çabası içine girmemelidir.


Bu doğru değildir. Cumhurbaşkanlığı makamına doğru yaklaşım elinizde bu imkan olsa dahi bunu Türkiye’nin tümünün sahipleneceği bir anlayışla belirlemeye açık durma anlayışıdır. Bunu bekliyoruz. Bunu talep ediyoruz. Bu olursa Türkiye rahatlar.


Önümüzde ciddi sorunlar var. Çok büyük sıkıntılarımız var. Bunlara yönelik ciddi adımlar atılması gerekiyor. Onları gündeme alma şansımız doğar. Bu olmazsa Türkiye’de tekrar çatışma ve gerginlik dönemi başlar. Kurumlar arasında huzursuzluk ortaya çıkar. Toplum kendi içinde tedirginliklere sürüklenir. Kimseyi üzmek istemiyorum, kimseyi tedirgin etmek istemiyorum. Ama herkesi akla, sağduyuya çağırıyorum. Akıl ve mantık iktidara egemen olmalıdır. Herkese egemen olmalıdır.


Ama öncelikle iktidara akıl ve sağduyu egemen olmalıdır. İktidarlar gerektiğinde fedakarlık yapmak durumunda olurlar. O fedakarlıklar yapılabilmelidir. Bunların yapılması onlara da yararlı olur, Türkiye’mize de yararlı olur. Cumhurbaşkanlığı konusuyla ilgili olarak yapacağım değerlendirme bu. Yeni bir unsur yok benim ekleyebileceğim. Çünkü hepimiz şimdi Başbakanı bu konudaki anlayışını bekliyoruz. Ya uzlaşma tercihini yapacak Sayın Başbakan, o zaman herhalde bizlerle gelecek görüşecek, kamuoyumuzla bu konudaki anlayışını paylaşacak ve hepimiz iyi niyetle katkı yapacağız ve uygun bir oluşumu sağlamaya gayret edeceğiz.


Ya da hayır biz ne yapacağımızı kendimiz biliyoruz, kimseye ihtiyaç yok, uzlaşma neresinde yazıyor Anayasanın? Biz bildiğimizi yaparız denilecektir ve daha önce yaşadığımız tablo tekrar edilmek istenecektir. Bu yanlış olacaktır. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Şimdi artık gözler Başbakanın bu konuda atacağı adımdadır. Hepimiz bunu bekliyoruz.


Benim sizlere sunmak istediğim konular bunlar. Soracağınız bir soru varsa bunları da alıp toplantımıza geçelim.


SORU- Sayın Baykal, Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşmenizde, Sayın Cumhurbaşkanının sıkıldığını, yorulduğunu, bir an önce evine gitmek istediğine dair haberler yer aldı gazetelerde. Bununla ilgili görüşlerinizi paylaşmak ister misiniz?

Deniz BAYKAL- Benim böyle bir gözlemim olmadı. Eskinden beri Sayın Cumhurbaşkanının süresini tamamlayıp uygun bir seçim sonucunda görevini yeni seçilecek cumhurbaşkanına terk ederek ayrılma arayışı içinde olduğunu, özel yaşama geçmeyi arzu ettiğini biliyorum zaten. Ama bu son görüşmemizde bu doğrultuda herhangi bir yeni bir değerlendirme yapılmamıştır. Cumhurbaşkanı ülkenin içine girdiği tabloyu en yakından izleyen, değerlendiren bir insan, görevini yapmaya devam ediyor. Bir insan olarak herhalde o da bir an önce hepimiz gibi bu dönemin noktalanmasını ve tüm toplumu mutlu eden bir cumhurbaşkanı seçiminin, Anayasaya uygun bir cumhurbaşkanı seçiminin Türkiye’ye uzlaşma, uyum, barış ve kardeşlik getirecek bir cumhurbaşkanı seçiminin tamamlanmasını ve kendi özel yaşamına bir an önce geçmeyi arzu ediyordur diye bende düşünüyorum. Ama konuşmamızda bu doğrultuda bir değerlendirme yapmadık.


SORU- CHP dışındaki diğer siyasi partiler ve siyasi parti temsilcileri cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Sayın Gül’e evet diyorlar, CHP kalıyor geriye. Sizde bu olmazsa Türkiye’de tekrar çatışma ve gerginlik dönemi başlar dediniz. CHP olarak Abdullah Gül’ün iptal edilmesi durumunda çatışma ve gerginlik ortamı bağlamında .............


Deniz BAYKAL- Henüz iktidar partisinin ne yapacağına karar veremediğini görüyoruz. Onlar bir arayış içinde gözüküyorlar. Daha onların tavrı netleşmemiştir. İktidar partisinin tutumunun netleşmemiş olmaması, hala şu saate kadar bu işin talibi olduğu halde iktidar partisinin adaylık konusunda kesin, net bir açıklama yapamamış olmaması da herhalde anlamlı bir durum oluşturuyor.


İşte ben buna işaret etmeye çalışıyorum. Bu tereddütleri artık aşmak lazım ve uzlaşma yoluna girmek lazım. Uzlaşma yoluna girilmesi halinde inanıyorum en iyisi olacaktır. Bizim önerimiz iktidara cumhurbaşkanının Türkiye’nin cumhurbaşkanı olduğunu bilerek bunu herkesle paylaşma, anlaşma ve uzlaşma temelinde oluşturmasıdır. Bu olursa katkı yaparız. Henüz bunu yapma noktasına gelebilmiş değildir hükümet, iktidar.


Eğer gelirse iyi olur. Biz onu sağlamaya çalışıyoruz. Yani iktidarı doğru yola çekmeye çalışıyoruz. Uzlaşma yoluna çekmeye çalışıyoruz. Biz, bu sizin işinizdir, kimin cumhurbaşkanı olduğunun hiçbir önemi yok, kimi isterseniz cumhurbaşkanı seçin demiyoruz. Bunu dememiş olmamız onlara kötülük yapmak anlamında değildir. Tam tersine bunu dememiş olmamız onlara doğru yolu göstermek, yararlı yolu göstermek, ülke için iyi istikameti onlara göstermek anlamındadır ve onlarında yararınadır.


Biz onlara tuzak kurmuyoruz. Biz onları ve Türkiye’yi ferahlatacak çıkış yolunu aramalarını istiyoruz. Bunun için uzlaşın diyoruz ve biz ulaşmanızı istiyoruz. Uzlaşmaya bağlı olarak biz tavır takınacağız diyoruz.


Bizim takınacağımız tavrın AKP’nin istediği insanı cumhurbaşkanı olarak seçmesine bir engel getirmediği açıktır. DTP var, “aslan gibi” destekleyecek kimi koyarsa AKP. Başka bir partimizde “bizim için önemli değildir, biz gireceğiz” dedi, bitti. Mesele yok. İstediğini koyar ve seçtirir.


Ama biz diyoruz ki, sakın ha. Yanlış yapma seçilecek kişi Türkiye’nin cumhurbaşkanıdır. Türkiye’nin cumhurbaşkanını sen bir parti içi konu gibi ele alma, konuş, gel bizimle konuş, başkalarıyla konuş, bir arayalım, bir bakalım. Sende rahatlarsın, Türkiye’de rahatlar diyoruz.


Biz demokrasi yolunu, barış yolunu, uzlaşma yolunu, kaynaşma, bütünleşme yolunu öneriyoruz ve bizim bu tavrımız sonucunda inşallah bu olacak. Eğer bizde sürüklenmiş olsaydık ya da bizde bunlar önemli değil kim isterse yapsın demiş olsaydık işte asıl o zaman AKP içinde, Türkiye içinde yanlış bir yolu önermiş olurduk.


Bizim görevimiz Türkiye için iyisi neyse onu yapmak. Daima öyle yaptık. Şimdide Türkiye için iyisinin bu olduğunu biliyoruz. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Canım benim elimde, ben istediğimi seçerim, bırakın seçeyim. Seçersen seç arkadaş. Tavsiye etmiyorum. Yanlış yaparsın. Bu hiçbir partinin tekelinde olmamalıdır cumhurbaşkanlığı. Niye olmasın kardeşim? Ben tekelimi almaya geldim. Yapma. Bunu anlatıyoruz.


Bunun ilk kez anlaşılmaya başlandığını memnuniyetle görüyorum. Bizim bu yaklaşımımızın AKP içindede bir yankı bulduğunu, orada da bu yaklaşıma kulak verilmeye başlandığını, bunun öneminin, değerinin oralarda da artık kavranmaya başlandığını memnuniyetle görüyorum. Şu ana kadar seçim meydanındaki sözlerin şu anda söylenmiyor olmasının altında yatan işte budur ve bu doğru bir şeydir CHP görev yapmıştır. İyi bir görev yapmıştır. O sayede şimdi Türkiye bir uzlaşma şansının, uzlaşma kapısının, uzlaşma penceresinin de açık olduğu bir noktada duruyor ve bizde aman ha burayı kapatma diye gerekli katkıyı veriyoruz.


Evet gereken her şeyi söyledik herhalde. Görüşmek üzere arkadaşlar.